“Çok eski devirlerden birinde, adam oğlunu çırak verdiği hiçbir meslekte başarı gösteremeyince; tanıdığı bir falcının yanına çırak vermiş.
Falcıya teslim ettiği oğlunu bir yıl arayıp sormamış.
Bir yıl sonra falcının yanına gitmiş. Oğlunu görmüş.
Oğlu elini öpmüş. Ustası da oğlunun falcılığı öğrendiğini söylemiş.
Adam oğlundan pek emin olamadığı için bir imtihan yapmak istemiş.
Oğlu görmeden parmağındaki yüzüğü çıkarıp avucunun içine saklamış.
- Avucumdakini bilirsen, ustalığın tamamdır!.. demiş.
Doğru tahmin yapamayınca, falcı bir kaç ipucu vermiş:
- Ortası deliktir. Halka şeklindedir!..
Çırak hemen cevabı yapıştırmış:
- Tamam. Şimdi buldum: Değirmen taşıdır!..
Usta falcı:
- Aferin evladım. Çok güzel tahmin ettin. Değirmen taşı da tıpkı yüzüğe benzer, ama avuca sığmaz!.. demiş...”
Ne yazık ki bu kaabiliyetli delikanlı dünyaya erken gelmiş. Şimdi olsaydı bizim Saray’da yüksek maaşlı güzel bir iş bulurdu...