Dervişin biri namaz kılmak için camiye girmiş. Gördüklerine şaşırmış. Herkesin sırtında yük varmış. Namaz kılanlar, sırtlarındaki yükü bir yere bırakmadan namaz kılıyormuş.
Dışarıya çıkmış, sırtına bir deste odun sarınmış. O yükle namaz kılmaya başlamış.
Farz namazı için cemaat saf tutmuş. Derviş de safa girmiş. Rükuya secdeye eğildikçe odunlar yandaki duranlara dokunmuş.
Namaz kılınmış. İmam Efendi, dervişin yanına yaklaşıp sormuş:
- Sen böyle sırtında yükle namaz kılmayı kimden öğrendin?
- Sizden öğrendim!
- Nasıl olur? Hani bizim sırtımızda yük?
- İmam Efendi, ben camiye en son girdim. Herkes namaz kılıyordu. Sırtlarında da ayrı ayrı yükler vardı! Kiminin sırtında çocuk, kiminin sırtında saman, kiminin sırtında odun, kiminin sırtında koyun!...
Ben de burada namaz yükle kılınıyor diye düşündüm. Hemen dışarıya çıkıp sırtıma odun yükledim!..
- Peki benim sırtımda ne vardı?
- Senin sırtında da küçük bir buzağı vardı!..
İmam Efendi, dervişin yanından ayrılıp minbere geçmiş. Ve cemaata şu açıklamayı yapmış:
- Ey cemaat, derviş haklı. O bizim namaz kılarken aklımıza takılan işlerimizi açıkça sırtımızda görmüş!
Ben de namaz kılarken, evde doğuracak olan ineğimi düşünüyordum!
Bundan sonra, tekbir alıp Allahüekber diye namaza başlamadan önce dünya işlerini arkamızda bırakalım!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!