Geçtiğimiz günlerde sosyal medla üzerinden bir yazı paylaşam arkadaşım Rıza Bozdağ, kandiller konusuna öylesine güzel yaklaşmış ki, yazısını aynen yayınlıyorum. Yorum siz değerli okuyucularımın..
“Bana, her kandil günü sebebiyle geleneğin din olarak yutturduğu uydurmaları kabul etmediğim için "her şeyi reddediyorsun" diye kızan arkadaşlarım, bu sefer endişe etmesin. Bugün Mirac kandili dolayısıyla onların can simidi gibi sarıldığı inançlarına laf etmeyeceğim ve onları sorgulamayacağım. İsrâ ile Mirac hadiselerinin birbiri ile alâkası olmadığını söylemeyeceğim.
İsrâ sûresinin 1. âyetinde geçen "Mescid-i Aksâ'nın bugün Kudüs'teki Mescid-i Aksâ olmadığını, çünkü o dönemde Kudüs'te bu isimde bir yapının olmadığını söylemeyeceğim. Zaten İsrâ sûresinin 1. Âyetinde bahsedilen Mescid-i Aksâ'nın Kudüs'teki mescid olmadığının en büyük delilinin aynı surenin aynı sayfasında yer alan 8. Âyette açıklandığından hiç bahsetmeyeceğim Hz. Nebiyy-i Muhterem'in bu gece Kudüs'e hiç gitmediğini söylemeyeceğim.
Dolayısıyla; Hz. Nebî'nin "Burak" adlı bir bineğe binmediğini, bu varlığın hayvan olmadığını, esasen böyle bir binek olmadığını, ufukta gözünün en son gördüğü noktaya ayağını basmadığını, Hz. Nebî'nin "kaçmasın" diye onu "Burak Duvarı"na bağlamadığını kimseye söylemeyeceğim.
Eğer bu binek bir melekse Hz. Nebî'nin onun kaçmasından niye endişe ettiğini ve bu yüzden niye bağladığını sorgulamayacağım. Hz. Nebî'nin orada bütün peygamberlere namaz kıldırmadığını anlatmayacağım. "Hacer-i muallaka" diye bir taşın olmadığını bunun Emevî sultanı Abdülmelik tarafından uydurulmuş olduğunu dillendirmeyeceğim.
Tıpkı "atlar üç mescid için koşturulur" diye rivayet edilen hadisin Abdülmelik tarafından Kazar b. Haruş isimli bir adama sipariş verilerek uydurulmuş olduğunu söylemeyeceğim gibi... "Mirac" diye bir hadisenin gerçekleşmediğini, Necm sûresinde bahsedilen olayın Hz. Cebrâil'in, Hz. Nebî'ye vahy getirişi olduğunu, Sidretü'l-müntehâ'nın gökyüzünde değil, Mekke'nin hemen yakınındaki ağaçlık bir yer olduğunu söylemeyeceğim.
Hz. Nebî'nin Allah'ı asla görmediğine, çünkü bunu bizzat kendisinin "O'nu nasıl göreyim, O bir nurdur" diyerek böyle bir şeyin mümkün olmadığına sizi inandırmaya çalışmayacağım.
Hz. Nebî'nin, saflığından ve aklının yetmediğinden dolayı Hz. Mûsâ' dan akıl ve talimat alarak Allah ile pazarlık yaptığı ve bizi külfetten kurtarmak için 50 vakitlik namazı 5 vakte indirdiği efsanesinin koca bir yalan olduğunu, dahası 5 vakit namazın bu gece farz kılındığının doğru olmadığını, 5 vakit namazın Hz. Âdem'den beri farz olduğunu söylemeyeceğim.
Mirac dönüşünde Hz. Nebiyy-i muhteremin, Mescid-i Aksâ'nın kapı ve pencerelerini saymadığını, çünkü o dönemde Kudüs'te kapı ve penceresi sayılacak böyle bir binanın olmadığını, oradaki mabedin MS 70 yılında Titus tarafından yıkıldığını ve Abdülmelik zamanına kadar "Ağlama Duvarı" hariç tamamen yıkılmış olduğunu, bunu bütün İslâm Tarihi kitaplarının yazdığını ama yine de kapı-pencere saymayı rivayet etmeyi sevdiklerini söylemeyeceğim.
İsrâ ve Mirac ile ilgili rivâyetlerin İsrâ sûresinin 93. âyetine rağmen uydurulmuş bir efsane olduğundan bahsetmeyeceğim. Hepsinden önemlisi, Ehl-i sünnet inancına göre miraca inanmanın Allah'a mekan tahsis etmek anlamına geldiğini ve bunun küfür olarak değerlendirildiğini söylemeyeceğim.
Yani, sizi aklınızı kullanmaya davet etmeyeceğim. Hem zaten söylesem de İnanmazsınız ki... Bu kadar hocalar, âlimler, koskoca gavslar, kutuplar, hatta kutbu'l-aktablar yalan mı söylüyor? Bütün bunları onlar bilmiyor da bir tek benim gibi bir zavallı mı biliyor? Değil mi ama...”
Evet.. Hz. Peygamber (sav)in vefatından sonra Hz. Osman’ın kan diyetini ve intikamını isteyen Emevilerin kurucusu Muaviye tarafından İslamiyetin içerisine sokulan pek çok biat, bugün dinin gerçekleri imiş gibi sunulmaktadır. Oysa biraz kitap okusak, araştırma yapsak gerçekleri kendimiz de öğrenebileceğiz.
Mesela, İslam’ın ilk emri olan “Oku” ayetinin hiçbir yere konulmadığını görmek manidar değil mi? Oysa Allah Kur’an-ı Hz. Peygamber’e vahiy ederken “Oku” demiş.. İslam’ın şartlarından bir tanesinin “Okumak” olması gerekmiyor muydu? Neden geri plana itildi?
Bu konuyu da, İslam’ın şartları konusunu işlerken dile getirelim isterseniz..
Saygılarımla….