Türk Milleti, ezelden beri hür iradesine sahip çıkan, mazlumların yanında olmasıyla da dünya üzerinde etki bırakan aziz bir millettir. Ne varki, yıllarca özlemeni çektiği bir iktidara AKP ile kavuştuğunu sanmıştı. 15 yıllık iktidarları döneminde AKP tarafından hüsrana uğradı ve tepetaklak duruma geldi. Defalarca pirim vermesine rağmen, devlet yönetme anlayışından yoksun kadroların iş başında olması ve her seferinde “yanıldık” denilmesinden artık usanmaya başladı.
Türkiye’nin başına bile olan FETO ile kolkola giren, yapılan uyarıları dikkate almayarak devlet kademelerini onlara teslim eden AKP, 15 Temmuz sonrası da “yanıldık” dedi.
Suriye’de Şam camiinde namaz kılacağını belirten ve Esad’a Esed diyerek güya aşağılamaya çalışanlar, savaşın seyri değiştikçe “yanıldık” dediler.
PKK ile açılım süreci başlatan, akil adamlarla milleti kandırmaya çalışanlar, PKK şehirlere bomba ve silah yığdıktan sonra, açılımın bir mana teşkil etmediğini anladılar ve mücadeleye girdiler. Lakin şehitler gelmeye başlayınca “yanıldık” dediler.
Son olarak AKP kongresine onur konuğu olarak çağrılan Barzani ile başlayan, açılım sürecinde birlikte şarkı söyledikleri ve “yanlış yaptık” diye dil dökerek yaltaklananlar, Barzani referandumu ile birlikte biran da köpeğe dönüşünce, bizimkiler bir şey yapamayacaklarını anladılar ve “Barzani bizi yanılttı” dediler.
Devlet idaresinin bunca yanıltmalar ile yönetilmesi düşünülebilirmi? Milli siyaseti olmayan iktidarların geçmişte ülkelerini ne denli büyük felaketlere sürüklediği tarihin tozlu sayfalarında dururken, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bu denli hata ve yanılgı içerisinde olması nasıl izah edilebilir? Bir tek kişinin ağzından çıkan sözleri, sadece kendisi değil, millet ödüyor. Ve Millet olarak hüsran üstüne hüsrana uğrayarak, acziyet içerisine düşüyoruz.
Bunlar bir yana, sayın Cumhurbaşkanı “bütün seçenekler masada” diye konuşurken, Başbakan Binali Yıldırım “savaş yok” diyor. Ekonomi bakanı Nihat Zeybekci ise, “ekonomik yaptırım olmaz” diyebiliyor. Artık kime inanacağımızı şaşırdık. Elbette savaş istemiyoruz. Kimse açlıktan ölmesin. Ama benim topraklarıma göz koyan, benim vatandaşlarıma ikinci sınıf insan muamelesi yapan ve bizi hiçe sayarak tek taraflı referandum yaparak, gelecekte ülkemiz üzerinde oynanacak oyunlara koz hazırlayan bir zihniyetin yaşamasına müsaade etmek ne manaya gelir? Kaldı ki, sayın Cumhurbaşkanı’nın söylemleri üzerine konuşan insanlar, biraz ağızlarından çıkanlara dikkat etmelidir. Bu denli ağır şartların içerisine sürüklenen ülkemizde ağız birliği etmenin önemi büyüktür.
Bakınız etrafınıza….
Ne adalarımız kaldı, ne de komşularımız. Savaşta ve masa başında 7 düvelle birlikte bizi yenemeyen Yunan, adalarımıza kilise yaptı, Cumhurbaşkanları ziyaret etti. Ama biz onlara bir şey diyemedik. Hala suskunluğumuz devam ediyor.
Kıbrıs Barış harekatında ABD bile bize ambargo koyarken, havaalanlarını, petrol stoklarını açan Libya ile ters düştük. Gitti. Suriye ile ters düştük, gitti. Almanya ile ters düştük. Hollanda ile ters düştük. Ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabiliyoruz. Bütün dost bildiğimiz ülkeler teker teker düşman oldular.
Üstelik, Suriye iç savaşı ile ülkemize kaçan insanlara bir bakınız. TÜİK araştırmasına göre 45 yaş üstü hiçbir erkek gelmemiş ülkemize. Türk Milleti olarak hiçbir ülkeye sığınmayız. Tek vatanımız var, can veririz. Üstelik bizde 45 yaşına kadar bütün erkekler hazır asker konumundadır. Ayrıca Suriye denilen cehennemde Türkmen kardeşlerimiz ilkel silahlarla savaşıyorlar. Onlar da kaçmadılar. Ama Suriyeli “vatan haini” erkekler, bizim devletin maddi imkanları ile en güzel sahillerde, en güzel yerlerde ikamet ederken, mantar gibi ürüyorlar ve taşkınlık yapmaya da başladılar. Vatanını savunmak için kalmayan ve kaçan korkak yalaka Suriyeliler, bizim memleketimizde iktidarın verdiği nimetlerle günlerini gün ederken, 50-60 yaş Suriyeliler IŞID karşısında Esad ile savaşıyor olmalılar ki, gelememişler….
Kısacası, Türkiye raylarından çıkmış bir tren gibi…