Toplum son yıllarda, sanki cinnet geçirmiş gibi birbirine tahammül edemez hale geldi. En küçük bir tartışmada kavgaya tutuşan, birbirine saldıran, küfreden, tacizde bulunan hatta cinayet işlemekten çekinmeyen bir toplum görüntüsü sergilemeye başladık.
Günümüz insanının kontrolden çıkmasını tetikleyen birçok sebep var. Bunları bireysel, ailevî, toplumsal, psikolojik, politik, hukukî, ekonomik ve pedagojik sebepler olarak gruplara ayırmak mümkündür.
Toplumsal gelişmeler karşısında koruyamadığımız iki önemli kurum var: aile ve okul. Hiçbir ihtiyacını karşılayamadığımız, büyükşehirlerin kenar mahallelerinde ya da Anadolu kasabalarının çamurlu sokaklarında büyüyen çocuklardan süper dâhiler çıkmasını bekleyip duruyoruz. Bu konuda görmezlikten geldiğimiz birçok sorun da işin cabası...
Çocuklarını okula göndermeyen bir toplum, eğitim problemini çözmek yerine, problemin üzerini örtmeyi tercih ediyor demektir. Yakın dönemde, bizim toplumumuzda sadece kız çocuklarının değil, erkek çocuklarının da okula gönderilmediği biliniyor. Nitekim II. Meşrutiyet Dönemi’nin taşra kasabalarında Arap alfabesiyle okuyup yazabilenlerin sayısı oldukça azdı. Sonra 1928’de Lâtin alfabesine geçildi ve Millet Mektepleriyle okuma yazma seferberliği başlatıldı. Cumhuriyet Dönemi’nde okullaşma oranı önceki dönemlere göre daha yüksek olmasına rağmen; kız ve erkek çocuklarını okula göndermeme cehaleti, maalesef 1980’li yıllara kadar sürdü.
Görüldüğü üzere, Tanzimat’tan beri doğru dürüst bir eğitim sistemi kuramadık. Bir asırdır çocukların ilkokula başlama yaşını tartışıp duruyoruz. Problemleri çözmek yerine, sorunları ertelemeyi seviyoruz. Eğitimde yapılmak istenen her yenileme / her düzeltme ya büyük tepkilere yol açtı ya da sistemi daha da bozdu. Böylece 1970’li yıllardan itibaren eğitim sistemimizde önemli bozulmalar meydana gelmeye başladı. Aslında biz eğitim kurumlarımızı iflas ettirmekle bindiğimiz dalı değil, kundaktaki bebeklerimizi kestiğimizin farkında bile değildik. Her gelen siyasî iktidar yeni bir model denemek istedi ve maalesef başarılı olamadı. Yamalı bohçaya dönen sistemsizliğimizle (!) nesilleri harcaya harcaya, iyi kötü bugünlere kadar gelebildik.
Hiçbir politik saplantıya ve ön yargıya kapılmadan şunu açıkça söyleyebiliriz. Okullarımızın kalitesi ve seviyesi çağın ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değildir. Bu acı durum bize bir şeyler söylüyor: Çocuklarımızı eğitemiyoruz! Öğretmek kolay, ailede ve okulda maalesef çocuklarımızı eğitemiyoruz! Hiçbir eğitimden geçiremediğimiz kız ve erkek çocuklarını erken yaşta evlendirerek toplumsal problemlerimizi daha da büyütüyoruz. Onlar ana baba olduklarında ise, bu defa
katmerlenmiş problemleri “torunlarımıza” devrediyoruz. Bu kısır döngü, nesilden nesile aktarılıp gidiyor.
Böylece merhametsiz, duygusuz, düşüncesiz, selamsız-sabahsız, egoist bir nesil yetişmeye başladı.
Çözüm mü? Gayet basit. Çocuklarınıza küçük yaştan itibaren merhamet eğitimi vereceksiniz. Allah’tan korkmayı ve ona itaat etmeyi, dürüst ve adil olmayı, yalan söylememeyi, saygılı ve nazik davranmayı, insanları sevmeyi öğreteceksiniz. Hayatın gayesini ve hesap verebilirliğini kavratacaksınız. Haram, helal, günah, sevap kavramlarını belleteceksiniz.
Elbette çocuklarınız iyi okullara gitmeli, yabancı dil öğrenmeli, tarih ve coğrafya bilmeli, dünyayı tanımalıdır. Analitik düşünceye sahip olmalı; dünü, bugünü yorumlayıp yarını doğru öngörebilmelidir. Bütün bunları yaparken çocuklarınız Allah’ın emir ve yasaklarından da haberdar olmalıdır.
“Hadi canım sende, boş laf bunlar, geç bunları!” diyorsanız; çocuğunuza sunduğunuz o ihtişamlı hayat, plastik ve folklorik olmaktan öteye geçemeyecektir! İşte o zaman, bunalım çağının egoist ve kaprisli çocukları bu toplumda problem çıkarmaya başlayacak ya da okyanuslar ötesinden gelen belaya boyun büküp tepkisizliğini barışseverlik diye pazarlayacaktır.
“Bu söylediklerinizi kaç kişi yapıyor ki?” demeyin. Siz kalabalıkların çıkmaz sokaklarda kaybolmasına bakmayın. Güzel olanı seçin ve doğru olanı deneyin.
Kalın sağlıcakla.