27 Mayıs askerî darbesinin üzerinden 56 yıl geçmiş. Meşru bir hükümetin alaşağı edilişinin 56. yılı… Rahmetli babam, Menderes’in ardından bir ömür boyu gözyaşı dökenlerdendi. “O masum adamı kıydılar!” deyip için için sızlanırdı. Babamın nesli, darbecileri hiçbir zaman affetmedi. Aradan yarım asır geçse de, askerî darbelerin toplumsal hafızamızda bıraktığı travmalar asla silinmiyor.
Demirel’in yakın siyasî tarihimize damgasını vuran ürkekliğinin altında, idam edilmiş bir başbakan fotoğrafının etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Bu tezi haklı çıkaracak birtakım ipuçlarını yakalamak pek de zor değildir. 27 Mayıs’tan 11 yıl sonra, 12 Mart Muhtırasıyla sarsılan Demirel’in yaşadığı travma, sıradan bir siyasî sarsıntı değildir. Daha 12 Mart’ın etkilerini üzerinden atamadan, bu defa siyasetçinin kapısını 12 Eylül çalar. Yine dipçik, yine korku, yine alaşağı edilmeler…
12 Eylül siyasetçileri idam etmedi; ama direnç kalelerini yok etti. Bu memleketin emperyalizme direnen genç nesillerini 12 Eylül diktatörleri yerle bir etti. Bir düdük, bir ara kesit ve kan gölünün ortasında kalmış bir neslin üzerinden geçen tanklar…
Hâlâ çığlıklar gelir Mamak’tan… Hâlâ Metris bir başka feryat içindedir. İnsanım diyenler, gözü bağlı sandalyelere atılan tekmelerden utanır. Prangalara mahkûm edilmiş siyaset, Zincirbozan’da sürgündedir artık. Bu sefer babalarımızın yerine feryat etmek bize düşmüştür. Menderes’e ağlayan babalarımız, bu defa çocukları için kaygılanmaktadır. 27 Mayıs’tan 20 yıl sonra, bu ülkede siyasete müdahale açısından değişen yine bir şey yoktur: yine dipçik, yine korku, yine alaşağı edilmeler yaşanmaktadır.
O dönemin hikâyelerini anlatmayacağım. Mahşere kalmış acılarını tazelemeyeceğim. Ama, bugün 90 yaşını geçmiş, Demokrat Parti dönemi (Serinhisar) belediye başkanlarından Hamza ÇIRAY’ın gönül kırıklığını kim anlayabilir ki?
Mamak’ta, acılarını içine gömmüş bir Hasan ÇAĞLAYAN’ı bugün kim tanıyor ki?
İçi boşaltılmış kavramlarla magazine dönmüş bugünün siyaseti, maalesef geçmişin acılarına gark olmuş memleket sevdalılarını anlamakta zorlanıyor. Çünkü köprünün altından çok sular akmış ve bugün başka bir devr-i saltanat başlamıştır.
Dönüp günün vefasızlığına baktığımda, şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Bizim insanımız Menderes’i çok sevdi; fakat ne hazindir ki, Menderes’in idamına direnemedi. Solcular, 12 Mart’ın idamlarını her sene tören düzenleyerek hatırladılar ve hatırlamaya devam ediyorlar. Fakat bu ülkede, 12 Eylül’ün zulmünü ve o kahredici idamlarını tel’in eden birilerinin olmaması sizce tuhaf değil mi? Herkes bu zulme razı olmasa da boyun büktü ya da Demokles’in kılıcıyla herkese boyun büktürüldü!
Şair ne güzel söylemiş:
Bedava yaşıyoruz dostlar bedava,
Kelle fiyatına hürriyet, esirlik bedava!
Yaşar ÖZTÜRK