Müslüman coğrafyasında yangın var; Suriye paramparça, Irak darmaduman, Libya ve Mısır’ı işgal ettiler, Katar ise ekonomik abluka altında… Son operasyon, yolsuzluk iddiasıyla Suudi Arabistan’da yapılıyor.
Küresel sermaye, gözlerini Arap topraklarına dikti. ABD dışişleri bakanı Rex Tillerson, Lübnan’ın tamamını işgal etmek istediklerini söyledi.Condalize Rice, yıllar önce “Ortadoğu’da sınırlar değişecek” demişti. Bütün mesele, Ortadoğu petrollerine cebren el koymak ve büyük İsrail’i kurmaktır!
Emperyalistler, Mısır’da Mursi’yi kafese tıkıp Tahrir Meydanı’nı kana buladıklarında, bizde Fethullah Gülen, Mursi’yi yerden yere vuruyor, uluslararası sistemin Mısır’a müdahale etmekte ne kadar haklı olduğunu söylüyordu. Bugün ortalıkta suspus gezinen bazı entelektüeller, o günlerde FETÖ’nün bu fetvasına gönülden destek veriyorlardı. Saddam alaşağı edilip Irak parçalandığında, Kaddafi devrilip linç ettirildiğinde de aynı omurgasızlığı sergilemişlerdi. Sadece bizdekiler mi? Bu fütursuzluğa Mısır’ın El-Ezher Şeyhi de dâhil olmuştu.
Ortadoğu’daki Amerikan işgali sürerken bizdeki “yorgun demokratlar”, Arap baharına övgüler düzmeye çoktan başlamışlardı. Hatta bazıları “Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir” deme gafletini bile gösterdi.Bazen liberal, bazen devrimci, bazen laik pozisyonda boy gösteren bu sömürge aydınları;biraz mayhoş, biraz sarhoş esintilerle yıllarca yalpalayıp durdular.
Bugün Müslüman coğrafyası kan ağlıyor, binlerce masum insan katlediliyor, yurdundan yuvasından sürülüyor;ama kimsenin bu zulme doğru dürüst bir tepki gösterdiği yok!“Bana ne kardeşim! Bizim ne işimiz var Ortadoğu’da?”diyen ne kadar çok insan varmış bu memlekette… Yazık, hem de çok yazık!
Hani nerede bu demokrasi havarileri, sözde insan hakları savunucuları, “Yeşiller”, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler, Unesco, sınır tanımayan doktorlar örgütü? Hiç birinin sesi çıkmıyor! “Bunlar sahibinin sesidir. Kendi başlarına hareket edemezler!” dediğimizde, bizdeki akl-ı evvel entelektüellerbuna inanmamışlardı. Çünkü onlar kamufle edilmiş Batı düşüncesinin inanç ve fikir kodlarını irdelemek yerine, ona iman derecesinde bağlanmayı tercih ettiler. Sonra düz bir mantıkla: “Batı medeniyeti bunu yapmaz!” deme yanlışlığına düştüler.
Beri tarafta ise İslam Konferansı Örgütü, İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam Dayanışma Örgütü'nün de sesi çıkmıyor! Sanki dut yemiş bülbüle döndü mübarekler! Ya Türkiye’deki üniversiteler, İlâhiyat Fakülteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, sanayiciler, tüccarlar, sivil toplum örgütleri, siyasî partiler,devrimciler, milliyetçiler, muhafazakârlar, dinî cemaatler velhasıl tek kelimeyle söylersek Müslümanlar nerede?Bu zulüm karşısında, bu ülkenin kamuoyu niye bu kadar sessiz ve tepkisiz? Bunu izah edebilmek için Türkiye’deki inanç ve kültür kodlarına bakmak lazım!
Batı, çifte standart üretmekte her zaman çok mahirdir. Fransa’da, Almanya’da, Belçika’da, ABD’de terör saldırıları meydana geldiğinde, siz hiç “Hristiyan terörist” nitelemeli bir haber duydunuz mu? Saldırgan kendilerindense, akıl sağlığı bozuk bir psikopat diye işi deliliğe vurdururlar; saldırgan Müslümansa, “İslamî terör” diye ortalığı velveleye verirler.
Batı, bu aldatmacayı dünden bugüne hep sürdürmüştür.ABD’nin II. Dünya Savaşı’nda Japonların Pearl Harbor baskınına bilerek göz yumduğunu bugün artık herkes biliyor. Çünkü bu sayede atom bombasının kullanımını meşrulaştırdılar. 11 Eylül saldırılarında da bilerek lâdes dediklerini yıllar sonra kendileri itiraf etti. 11 Eylül’den sonra, terörü bahane edip dünyanın her bölgesinde askerî operasyon yapma yetkisine sahip olduklarını ilan ettiler.
Bugün “ılımlı İslam” adı altında bir başka operasyonu Suudi Arabistan’da yapıyorlar. Birkaç sene önce, DEAŞ destekçiliğini bahane edip Suudların Amerikan bankalarındaki paralarına el koyacaklarını söylediklerinde, Kral Selman ve taifesinin abdesti bozulmuştu.
Şimdi ise, S. Arabistan’ı üçe-dörde bölüp küçük eyaletler halinde yönetmek istiyorlar. Şerif Hüseyin ve torunları, İslam dünyasına ihanetin bedelini ağır şekilde ödemeye başladılar. Aslında bu coğrafyada çok tehlikeli bir oyun oynanıyor. Mekke-Medine bölgesini özerk bir yapıya kavuşturup Vatikan tarzı bir devletçiğe dönüştürmek istiyorlar. İşte asıl kıyameti koparacak olan da budur. Bu açık seçik bir Haçlı Seferi’dir, İslam’ın kalbine saplanmak istenen bir hançerdir!
Kur’an, bütün görkemiyle ilahî uyarısını yapıyor: “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” (Maide, 51) Bir başka ayette ise, Kur’an uyarısını şöyle sürdürüyor: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve beğendiniz meskenler size Allah’tan, peygamberden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe, 24)
Nerede Medine’yi müdafaa eden Fahrettin Paşa’nın “Seni kime bırakıp gidiyorum Ya Resulallah?” hıçkırıklarındaki asaleti; nerede “ılımlı İslam” projesiyle Arap yarımadasını emperyalistlere peşkeş çekmeye kalkışan Şerif Hüseyin’in bugünkü torunlarının rezaleti?
Allah’ım, bizi böyle ağır bir yükle imtihan etme! Sırtımızdan ağır yükleri kaldır!