“Korkular, Travmalar ve Askerî Darbeler” başlıklı yazımı yazdığım günlerde, iki ay sonra Türkiye’de askeri bir darbenin olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. Ne yazık ki, 15 Temmuz askerî darbe girişiminin, devletin şahdamarlarını sarmış meczup bir anlayışın, gecenin karanlığına sarmalanmış bir ihanet kalkışması olduğunu; maalesef acı şekilde tecrübe ederek öğrendik.
Şimdi eğri oturup doğru konuşma vaktidir. Türkiye’de 40 yıldan beri hangi siyasî iktidar, o netameli iktidar koltuğuna oturabilmek için, kendilerini suret-i Hak’tan gösteren bu riyakâr yapılanmaya taviz vermedi ki?!..
Soruyu bir de tersinden soralım. Birçok insan çocuklarını o malum zihniyetin eğitim kurumlarında okutmadı mı? Himmet ve kurban adı altında maddî yardımlarda bulunmadı mı? Türkçe Olimpiyatlarının büyüsüne kapılıp “Bunlar Türkiye’yi dünyada temsil ediyorlar; Ugandalı, Ukraynalı, Uzak Doğulu çocuklar Türkçe konuşuyorlar” diye hülyalara dalınmadı mı?
Söyler misiniz bana, o günün şartları içinde, bu sistematik propagandanın etkisi altında kalmayan kaç kişi vardı şunun şurasında? Toplumdaki büyük kitleler kandırıldı. Namazında abdestinde olan bu insanlardan hiçbir kötülük beklenmedi. Aslında ilk sinyali 28 Şubat’ta vermişlerdi. “Başörtüsü füruattır (ayrıntıdır).” fetvasındaki niyet, maalesef toplumuz tarafından iyi okunamadı ya da 28 Şubat’ın puslu havasında bu “ayrıntı” fark edilemedi.
Gülen Cemaati’ne en büyük desteği Ak Parti iktidarı verdi. Millî Eğitim, İçişleri, Sağlık ve Maliye Bakanlıklarında 40 yılda elde edemedikleri bir kadrolaşmayı yakaladılar. Bu süreçte sadece kadrolaşmakla yetinmediler, ticarî olarak da zenginleştiler. Tek cümleyle özetlemek gerekirse; 40 yıllık mesafeyi 40 günde geçtiler!
Kumpas davalarıyla, bu ülkenin genelkurmay başkanı terör örgütü kurmakla itham edildi, yargılandı, mahkûm oldu, hapis yattı. Bunlar hiç olacak şeyler miydi Allah aşkına?
Sonrası hepimizin malumudur. 17 ve 25 Aralık sürecinde takke düştü kel göründü. “Siz devletin kademelerine gizlice sızmaya bakın. Vakti geldiğinde devletin üst kesimindekilerin paçalarından tutup alaşağı etmeyi siz bana bırakın diyen” bir adamın talimatıyla “opera”asyonu başlattılar. “Anlamıyor musun, bu ağaç meselesi değil.” diyen figüranlar da bu “opera”asyona dâhil oldular. Yargı eliyle bir darbe girişimiydi bu. 27 Mayıs’ta, Yassıada Mahkemeleri’nde yaptıklarını, 17 ve 25 Aralık’taki hukuk garabetiyle yapmayı denediler. Hukuk adına yol kesenler, bunun bir “yolsuzluk operasyonu” olduğunu söylediler.
Sonra Erdoğan’ın serzenişi duyuldu: “Ne istediniz de vermedim?” Gözü aç olana dünyayı verseniz, doymaz! “Paçalarından alaşağı etmeyi bana bırakın” diyen bir adamı ne ile doyurabilirsiniz ki?... Hırs, para, nefret, kin ve iktidar olma aşkı ile yanıp tutuşan bir cemaat
lideri… Kendi taifesinin ifadesiyle “Mehdi!!!.” Adam kendini mehdi ilan etmiş, etrafındakiler de bu sözde mehdiye biat etmişler. Siz onlara ne verirseniz verin, asla doyuramazsınız!!!
Üzeri Mehdilikle kamufle edilmiş bu meczupluğa biat edenlerin sayısı, öyle anlaşılıyor ki az boz değil. Asker, sivil, bürokrat, entelektüel, akademisyen, doktor, hâkim, avukat, mühendis, öğretmen, esnaf, köylü, işçi… Velhasıl sanayiciler, ticaret odasına kayıtlı tacirler, tüccarlar, ve daha kimler kimler… Bu meczup kadrolaşma, paralel devlet yapılanmasının yanı sıra adeta “paralel bir iman” yapılanması gibi karşımızda duruyor. Biri devletimizi tehdit ediyor, diğeri imanımızı!..
Askeri kalkışmanın üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, Türkiye’de henüz bazı şeyler netleşmedi. Hâlâ aydınlatılmamış meseleler var. Cumhurbaşkanı, Fransız Haber Ajansı’na açıkladı: “15 Temmuz günü Genelkurmay Başkanını rehin alan darbeciler, Komutanı Fethullah Gülen ile görüştürmek istemişler.” Yazık, hem de çok yazık!
Bu millet, mazlum ile zalimi, aldatan ile aldatılanı, kendi komutanını rehin alan gafilleri ve gazi Meclis’i bombalayan hainleri asla unutmamalıdır!
Tankların önünde göğsünü siper eden memleketimin isimsiz kahramanlarını gönülden kutluyorum. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Kanla, irfanla kurduk biz Cumhuriyeti… Yılmak, korkmak, geri çekilmek yok! Demokrasi mücadelesine devam!..
23 Temmuz 2016
Yaşar ÖZTÜRK