İlkyazımı Serinhisar’ın Sesi gazetesinde Necip Fazıl üzerine yazmıştım;1989 yılının mayıs ayı idi. Aradan 29 yıl geçti, değişik gazete ve dergilerde tarih, kültür, sanat ve edebiyat üzerine yazılar yazmaya devam ediyorum. Aslında bu çaba, millî değerleri gün ışığına çıkarıp tarihe küçücük bir kayıt düşmekten ibarettir.
Geçenlerde sevgili Serkan Beytemir, bana eski bir yazımın fotoğrafını gönderdi. O da tesadüfen görmüş o yazımı. “Alkış ve Karanfil” başlıklı bu yazım 25 Ocak 1995 tarihinde Hizmet gazetesinde yayımlanmış. Doğrusu, bu yazı benim arşivimde yoktu. O zamanlar yazılarımı daktilo ile yazıyordum. Şimdi daha rahat anlıyorum ki, eski yazılarımın sağlam bir arşivini tutamamışım. Üzüldüm, biraz da hüzünlendim.
Bugüne kadar bizim diyar (Kızılhisar) üzerine birçok yazı yazdım, araştırma yaptım. Özellikle bu yazılarımın gazete, dergi köşelerinde ve özel arşivlerde kalmasına gönlüm razı olmadı. Allah nasip ederse, bunları bir kitap olarak yayımlayacağım. Ayrıca Serinhisar Halk Edebiyatı adlı araştırmamızın üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen, şimdiye kadar kitaplaştırılamamış olması bir başka husustur. “Serinhisar’dan Portreler” adlı biyografik alan araştırmamız ise hali hazırda devam etmektedir. Sonuçlanınca bu çalışmamızı da yayımlayacağız.
Şehir tarihi araştırmaları,alanda çalışacak akademisyenlerin istifadesine derli toplu olarak sunulmalıdır. Çünkü bu tür öncü çalışmalar, genç araştırmacılara ilham kaynağı olacak ve yeni belgelerin gün ışığına çıkarılmasını sağlayacaktır.
Şehir tarihi konusunda önemsenmesi gereken bir başka husus, Devlet Arşivleri’nde kayıtlı Osmanlıca belgelerin taranıp dijital ortama aktarılması ve uzmanlarca transkribe edilmesidir. Peşinden tapu ve nüfus kayıtlarının incelenmesi, özel belgeler, fotoğraflar, hatıraların gözden geçirilmesi de gereklidir. Sanat, kültür, edebiyat, folklor, mimari, estetik, şehir planlaması, ticaret, üretim, sanayileşme, eğitim, spor, hukuk, siyaset, medeniyet vs. açısından bir şehrin irdelenmesi sıradan ve basit iş değildir.
Belgesiz tarih olmaz; belgeler ışığında şehirlerin gerçek tarihleri yazılabilir. Takdir edersiniz ki, bunlar tek kişinin yapabileceği şeyler değildir. Bendeniz elimden geldiği kadar bu konuda Serinhisar tarihine katkı sağlamaya çalışıyorum. Tarih araştırmalarında belgeye dayalı metodolojiyi kullanmazsanız; rivayete dayalı efsaneleri derlemiş olursunuz. Bu metinler tarihten çok, folklorun sahasına girer.
Bu durumda, millî tarihlerini efsane ve hikâyelerden arındıramamış milletlerin çocukları, rivayetleri hakikat diye kabullenmeye başlar. Günümüzde olduğu gibi, internet sayfalarında rastladığı her bilgiyi, kaynağını sorgulamadan alıp kullanan genç nesiller yetişir. Hatta bunu bilim ve “aydınlanma” adına yaptığını söyleyenler bile çıkabilir.Böylece şehir efsaneleri, belgesiz-ispatsız bir sunumla nesilden nesile aktarılmaya başlar.Toplumdaki bu tarih şuursuzluğu büyük kitleleri hiç rahatsız etmez. Çünkü onlara hakikat diye rivayet anlatılmıştır.
Unutmayalım, gün gelecek, bugünün tarihi de yazılacak. Asrın tarihçileri, pırlanta zekâlı bir gencimizin göğsümüzü kabartan millî projesini de yazacaklar, dünyayı magazin penceresinden seyreden kızımızın eğitim çıkmazlarını da… Geleceğin sosyoloji analizlerinde, vitrin mankenlerinden mevsimlik, ucuz kahramanlar ürettiğimiz de yer alacak; “sahtekârlara kefil olamam” diyen ehli hakikate inanmadığımız da…
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovduğumuzu anlatan hikâyeler henüz yazılmadı. Tütün tarlasında beli bükülmüş kadınların sabah ayazında üşüyen ellerini tasvir eden romanlar da kaleme alınmadı! Bu şehrin tiyatrosunu kim sahneleyecek, şairleri ne zaman haykıracak bu şehrin? Ressamlar, kiremitli evlerin tozlu saçaklarını tablolarına ne zaman yansıtacaklar? Okula gönderilmeyen talihsiz kızların burukluğunu kim anlatacak? Durun, belgeleri gün ışığına çıkmadı daha bu şehrin, tarihi daha yazılmadı.
Bir tarafta tarihe kayıt düşmek isteyen fedakârların fark edilemeyen çabaları; beri tarafta “kasaba filozofları”nın siyaset tellaliyesi üzerine üfürdükleri kahve falı lakırdıları…Ne güzel memleket değil mi?
Necip Fazıl ile bitirelim:
Bülbüllere emir var: lisân öğren vakvaktan,
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!
Hoşça kalın, gönlünüz neşeyle dolsun.