Babanın hukuk zaferi

TAKİP ET

Suriye Barış Pınarı harekatında 2019 Kasım ayında mayın patlamasında fiziken yarası bulunmayan ancak, beyin damarlarında patlamadan dolayı oluşan çatlamadan dolayı İzmir'de ameliyat sonucu kurtarılamayarak şehit olan, ancak 27 Aralık 2019 tarihinde sözleşmesi fesh edildiğinden resmi olarak şehitlik verilmediği için resmi törensiz defnedilen Oğuzhan Göçenoğlu'na şehitlik payesi 19 ay sonra geldi.

Baba Abdullah Göçenoğlu’nun oğlunu şehit olarak saydırmak için verdiği hukuk mücadelesi nihayet sonuçlandı. Bilirkişiliğini Hacettepe Üniversitesi’nden bir heyetin yaptığı davada, mahkeme Oğuzhan Göçenoğlu’nun şehit olduğunu karara bağladı.

Şehit Uzman Çavuş Oğuzhan Göçenoğlu’nun kabrini de özel bir çizimle dizayn eden ve Türk Bayrağı motifi ile süsleten baba Abdullah Göçenoğlu, “Oğlumun ve ailemizin onurunu kurtardım. Benim oğlum mesleğini bırakıp, teröristlerle mücadele etmek için asker oldu.

Vatanını ve memleketini savunmak için hiç düşünmeden bu göreve talip olan oğlumun şehitlik payesini aldığımız için Ailecek mutluyuz. Hiç kimseye kırkın veya kızgın değilim. Her zaman için vatan sağolsun. Bugün ülkemin ihtiyacı olsa, Ben ve  2 oğlumda her türlü göreve hazırız.” Dedi.


Şehit Oğuzhan Göçenoğlu’nun yaşadığı süreci ise Baba Abdullah Göçenoğlu şöyle anlattı:

“İlk başından şu ana kadar yaşadığım süreçte devletime, vatanıma, bayrağıma, milletime ve bu işte direkt ya da endirekt etkili ve ya etkin olanlara kızgın, kırgın değilim. Benim oğlum 3 Kasım 2019 günü bir EYP patlamasına maruz kalıyor. Benim oğlumda fiziki bir yaralama yok ama o andan itibaren başlayan ve sürekli artan baş ağrısı ve kulak çınlaması oluşuyor. Bu doktor raporlarıyla kayıt altına alınmış.

O sürede Suriye’den Akçakale’ye getiriyorlar. ‘O kadar olur, geçer’ diyerek ağrı kesici ilaçlarla tedavi ediyorlar. Bombadan olduğunu değil, sanki üşütmeden kaynaklanmış gibi ‘O kadar olur, o zamanla geçer’ diyorlar. Ben Denizli’den Akçakale’ye gidiyorum. Ben oğlumu Denizli’ye getirip bakmak için izin istedim. Komutanı bana ‘Ben devletim. Senin oğlun ise benimde askerim. Ben askerime bakarım’ dedi. Oğlumu orada bırakarak geri geldim.



Döndükten sonra her aramamda oğluma herhangi bir işlem yapılmadığını öğrenip, bir hafta sonra tekrar Akçakale’ye gittim. Oğlumu tekrar hastaneye götürdüm. Önceden duyum olarak öğrendiğim 10 günün üzerinde rapor olursa evine gidebileceğini bildiğim için Başhekimden uygun bir rapor rica ettim. O da bana Bevliye ve Üroloji bölümünden rapor getirdi. Bende oğlumu alıp getirdim.

Bu sırada ilaçların etkisi geçince ağrı yine devam ediyor. Bir tavsiye ile özel hastaneye götürdüm. Burada doktor migren teşhisi koydu. Sonra aradan 3 gün geçti. Migren tedavisi cevap vermeyince, ağrılar geçmeyince başka bir özel hastaneye gittim. Onlar chiari teşhisi koydu. Hatta yoğun bakımda yatırdılar.

Çocuğun ağrısı geçmeyince Denizli’deki doktor, hemen acile ameliyat edeceğini bu yüzden İstanbul’dan kateter getireceğini söyledi. Biz bunun araştırmasındayken ‘Üşütmeden çocuk beyin ameliyatı mı olur ‘ dedik. Bizim bu sürede bomba patlaması hiç aklımızdan geçmiyordu. Bizi de bu kanaate yönlendiren oradaki doktorların sözleri oldu.

İzmir’deki başka bir doktor ile görüştüm. O da bana ‘Beyin ameliyatının büyüğü küçüğü olmaz. Hemen bize getir’ dedi. İzmir’de çocuğu ameliyat edildi. Ameliyat çıkışı patlamadan hiç haberi olmayan doktor bana ‘Bu çocuk 2-2,5 ay önce hiç yüksek ses travmasına maruz kaldı mı?’ dedi.

Bizde önünde bomba patladığını söyledik. O da bize bugüne kadar migren, menenjit, chiari teşhislerinin hepsinin yanlış olduğunu söyleyerek ‘Ben açınca gördüm. Onların iltihap sandıkları beyin soğancığının etrafında toplanan beyin suyu. o patlamayla beyin damarları çatlamış.

Daha sonra basınçla çatlayan damarlar açılmış ve akıntı başlamış. Bu akıntı da geç kalındığı için beyinde ödemler oluşturmuş. Çözemezsek çocuğu kaybedeceğiz’ dedi.

8 gün yoğun bakımda yaşam destek ünitesine bağlı yaşatıldı. Ancak 25 Ocak günü 2.34’te vefat ettiğini haber verdiler. Daha sonra birlikteki komutanı Mustafa binbaşı ile telefonla irtibata geçtim. Birlik komutanı, ‘Biz askeriyeden sözleşmesini fesih ettik. Şehit diyemiyoruz, bu nedenle tören yapmayacağız’ dedi. 
Ben kendim cenazesini defin ettim. O gün kendi kendime verdiğim söz, benim namus borcumdu oğlumun şehit beratını almak. Sanki benim çocuğum babasının bahçesinde top oynarken yaralanmış gibi işlem yapıp, bizim acımıza çile katıp bu günlere getirdiler.

Türk adaleti, hukuku görevini yapmıştır. Oğluma şehit demiştir. Bu saatten sonra oğlumun onurunu, gururunu biz acısıyla birlikte taşıyacağız. Bize ilk mahkemeye başvurduktan sonra dosya mahkemece tarafından eski adı GATA olan Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildi.

Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1,5 sayfalık bir rapor düzenleyerek patlamayla illiyet bağı olmadığını mahkemeye gönderdiler.

Ben yine özel gayretimle Süleyman Demirel Hastanesinden heyet raporu aldım. Bu raporda GATA’nın raporunu çürüterek, illiyet bağı olduğu raporu mahkemeye sunduk. Mahkemede iki rapor olunca hakem hastane olarak Hacettepe Üniversitesine raporlar gönderildi. Hacettepe Üniversitesi ‘Süleyman Demirel Üniversitesinin raporu geçerlidir. ‘İlliyet bağı vardır’ diyerek oğlumun şehitliğini tescillemiş oldu.” Dedi.

 

şehit Oğuzhan Göçenoğlu Abdullah Göçenoğlu Hukuk zaferi Denizli şehitlik payesi şehit Uzman Çavuş 19 ay sonra şehit ayıldı