Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Murat Taşkıran zamanla arkeo-jeolojik bir park haline dönüşen Sillyon Antik Kenti hakkında şunları kaydetti: ‘‘Sillyon, antik dönemde Pamphylia Bölgesi’nde, günümüzde ise Antalya İli, Serik İlçesi’ne bağlı Yanköy Mahallesi Kocagözler Mevkii’nde yer almaktadır. Kent, Toroslarla (Tauros) sınırlandırılan Antalya Ovası’na hâkim 235 m. yükseklikte kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Antalya-Alanya karayolunun 8 km. kuzeyinde bulunan kent, bu yoldan çok rahat görülebilmektedir. Mevcut veriler ışığında Sillyon, M.Ö. 2. bin yıl ortalarından Osmanlı Dönemi’ne kadar yerleşim gören ve kesintisiz bir tarihsel sürece ev sahipliği yapan çok katmanlı bir kent örneğini teşkil etmektedir. Birçok yapısı ayakta olan Anadolu’nun ender antik kentlerinden biri olan Sillyon, üzerinde kurulduğu tepenin jeolojik yapısından dolayı sürekli heyelanlara maruz kalmasıyla da arkeo-jeolojik bir park hüviyetine bürünmüştür.’’
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün
20.04.2018 tarih, E.350116 sayı ve Yüzey Araştırması konulu ilgili yazısında
belirtilen izinle, Antalya İli, Serik İlçesi sınırları içinde kalan Sillyon’da
arkeolojik çalışmalara Pamukkale Üniversitesi adına yürüttüklerini belirten
Arkeoloji Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Murat Taşkıran, başkanlığını yürüttüğü araştırma
ekibin disiplinlerarası
bir yaklaşımla, erken evresinden terk edildiği döneme dek, kentin tarihsel
sürecine ait tüm detaylarının saptanmasının amaçladığının altını çizdi. Sillyon
ve territoryumu yüzey araştırması projesi hakkında detaylı bilgi veren Dr.
Murat Taşkıran, yürütülen arkeolojik çalışmaların Pamukkale Üniversitesi
Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Birimi ile Koç Üniversitesi & Suna-İnan
Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AKMED)’nin proje desteği ve
Serik Kaymakamlığı ile Serik Belediyesi’nin katkıları ile arazi ve
kütüphane/laboratuvar şeklinde iki aşamalı olarak sürdürüldüğünü söyledi. Dr.
Taşkıran, ‘‘Başta üniversitemizin Biyoloji, Jeoloji Mühendisliği, Türk Dili ve
Edebiyatı, Sanat Tarihi ve Koruma Onarım Bölümleri olmak üzere, ülkemiz ve yurt
dışından bazı üniversitelerden bilim insanlarının katılımıyla geniş
perspektifli bir proje olma özelliği taşıyan Sillyon araştırmalarının uzun
yıllar sürmesi planlanmaktadır. Projenin sonunda kentle ilgili belirlenen
özelliklerinin bilim dünyasına sunulmasının yanında, bölgenin tanıtılması ve
kalkınmasına da yardımcı olması düşünülmektedir. Üniversitemizin desteği ile
sürdürdüğümüz bu çalışmalar yavaş yavaş meyvelerini vermeye başlamıştır. Başta Üniversitemizin
Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağ olmak üzere bu çalışmalarımızda bizlere destek
veren tüm kurum ve kuruluşlara şahsım ve ekibim adına teşekkürlerimi sunarım. Yerel yönetimler başta olmak üzere çalışmalarımız geniş
çevrelerce takip edilmekte ve ortak projeler yapmak için yurt içi ve dışından
çeşitli öneriler sunulmaktadır. Son yıllarda üniversitemizin arkeoloji
alanında yakaladığı ivme Sillyon projesinde de kendini göstermiş ve Pamukkale
Üniversitesi’nin bu yöndeki gelişimine şimdiden katkı sağlamıştır.’’
Son
zamanlarda yapılan çalışmalarla da belirlendiği üzere, öncelikle Hitit İmparatorluk Dönemi’nde Tarhuntasa’nın Lukka Ülkesi
sınırındaki karakol yerleşmesi, Arkaik ve Klasik Dönemler’de Pamphylia’da
bulunan Pers birliklerinden oluşan garnizonun konumlandığı yer ve Büyük
İskender ile birliklerine direnip teslim olmayan bir kent olarak ön plana çıkan
Sillyon’un Hellenistik ve Roma Dönemleri’nde kentleşme sürecini tamamladığını
ifade eden Dr. Murat Taşkıran, ‘‘Bizans Dönemi’nde bir kastra ve piskoposluk
merkezine; Türk-İslam Döneminde ise Karahisar-ı Tekkesi adıyla bir kaleye
dönüşmüştür. Evliya Çelebi’nin de işaret ettiği üzere 11 ve 13.
yüzyıllar arasında bölgeye gelen ilk Müslüman Türkler ’in yerleştiği yerlerden
biri olarak ön plana çıkmaktadır. Öyle ki, kentte yaptığımız çalışmalarda bu
döneme tarihlenen mescit, bedesten ve mezarlık gibi izleklerin tespiti bu
düşünceyi pekiştirmekte; hatta mescit yapısı Anadolu’daki ilk İslam eserleri
arasında yer almaktadır. Aziz Andreas Salos Sillyon için, “Sillyon aranan olacak, asla ele geçmeyecek ya da zapt edilmeyecektir”
demektedir. Gerçekten de tarihsel kaynaklar, Hitit İmparatorluk Dönemi’nden
Türk-İslam Dönemi’ne kadar hiçbir şekilde kentin zapt edildiğini veya teslim
olduğunu yazmaz ve kaynaklarda her dönemde burası kalekent (kastra) olarak anılır. Siyasi koşullar ne olursa olsun
kent, savunma özelliğini hep muhafaza etmiş veya bu yönünden dolayı
birilerinin, özellikle de stratejik dönemlerde, sürekli yaşadığı önemli bir yer
olmuştur. Büyük İskender’in kuşatması ve kuşatmanın geri püskürtülmesi kent
tarihi açısından önemli bir fenomendir.
Kentin korunaklı yapısı ve savunma karakterini tarihsel bir benzetmeyle
özetleyebiliriz. Sillyon için Miletoslu Phokylides’in“Uçurumun kenarına kurulmuş, iyi yönetilen bir kent daha güçlüdür çılgın
Ninova’dan” sözleri akla gelmektedir. Öyle ki, doğal korunaklı yapısı ve
uçurumlardan oluşan akropolisi ile Sillyon’u, Pamphylia’nın/Antalya’nın Ninovası
olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır.’’ şeklinde konuşmasını tamamladı.