Bu bir affedilme yazısıdır.
Tüm Denizlililer adına Musa öğretmenden af diliyoruz.
Asıl adı Musa. Musa Muslihuddin mevlevi-halveti efendi.
Denizli Servergazi mahallesi ile şirinköy olarak
bilinen bölgede doğdu. Denizli'de o tarihlerde
Selçuklu-Osmanlı Türkleri, Ermeniler-rumlar ve
yerli diye tabir edebileceğimiz insanlar yaşardı.
Bu anlattıklarım ince konulardır. İnanmak istemiyorsanız
okumayın. Sayfayı kapatarak okumayı durdurabilirsiniz.
İslamiyette bilinenin aksine zorlama yoktur.
Zorlamayı İsviçre'ye, İtalya'ya Katolik hristiyanların
yanına, Amerika'ya İsrail'i çok seven evanjelist hristiyanların
yanına giderek görebilirsiniz. Gösterir ve yaşatırlar size.
İnsan haklarını gösterirler size. Gidip zorlamayı ve mecbur
bırakmayı gösterirler size. Ben müslümanım ama bu özgür ülke Amerika'da
yaşayayım diye söyleyecekseniz gidin ve yaşayın.
Her hareketinizi takip ederler sizin. İnanç anlamında ölçüyü aşarsanız
bakın size neler yapıyorlar, özgürlüğü gösterirler.
Selçuklu Devletinde Mevlevilik-Cehriyye'nin büyük bir
değeri vardı. İlahi isimlerin yüksek sesle tekrar
edilmesi anlamına gelen zikir yöntemi cehriyye'dir.
Selçuklu Devleti yönetimi, Sultanları
Ana kadro ibadetlerini Mevlevi-Cehri, Kadirirufai-cehri
olarak yapardı. Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen Türkler'de
Cehri olarak zikir yöntemini kullanmanın önemi büyüktü.
Selçuklu Devletinden başlayıp Osmanlı İmparatorluğuna geçen bir
tasavvuf inanç-uygulaması vardı. Devlet yönetimi toplantılarını,
çalışmalarını yapar ardından ilahi isimleri cehri olarak yüksek
sesle tekrar eder, hayatı bu tasavvuf yoluna göre yorumlarlardı.
Bu yorumlama geçmiş-gelecekte, devletin bekasıyla ilgili alınacak
önemli kararların hayata geçirilmesiydi.
Sadece planlama-yorumlama yaşananlardan ders alma.
Alınan derse göre planlama yapmayla alakalıdır.
Geleceği görüp-düşünüp, bir sonraki adımda olacaklara karşı
hamle yapma, gardını alma olarak anlatılabilir.
Yaşananlardan ders alarak sırra ulaşma..
Amerika ve İngiltere'de devletin üst düzey insanlarının böyle
kadroları, kulüpleri, kamaraları ve kurumları hala mevcuttur.
Bu uygulamayı düzenle ilk yapanlar Selçuklu Türkleridir.
Denizli'de 1400'lü yıllarda dünya'ya gelen Musa efendi okuma ve
öğrenme arzusu olan bir gençti. Hekim-öğretmen olmak ister,
insanlara faydalı olarak çalışmak isterdi.
İlköğrenimini Denizlili mevlevi dedelerinin yanında tamamladı.
Öğrenimine Manisa-İzmir şehirlerinde devam etti.
Daha sonra bilime ve ilime olan merakı Osmanlı devletinde
onu tanınan müderris-öğretmenlerden yaptı.
İslam filozofu Muhyiddin geylani'nin çalışmalarını
yorumlaması ve çözmesi onu en yükseğe çıkardı.
Matematik, Astronomi alanında da çalışmalar yaptı.
Anadolu'nun bir çok şehrine giderek bu çalışmalarını
kız-erkek ayırt etmeden herkese anlattı.
Doğduğu şehir olan Denizli'de ben buradan çıktım.
Fakir bir aileden geldim. Ben yapabiliyorsam herkes
yapabilir diye çalışmalarına başladı.
İslamiyeti modern bilime göre anlatıyordu.
Denizli'de kendisine bugünün Akkonak-Servergazi
bölgesine denk gelen bölgede okul açtı.
Okulunda bilinenin aksine erkek ve kız öğrencilere
aynı sınıfta ders verirdi.
Ondan ders alan öğrenciler yıllar sonra Osmanlı İmparatorluğunda
söz sahibi olan kişilerin anaları ve babaları oldu.
2023 yılında olduğu gibi o tarihte'de Mevlevilik-cehriyye
tasavvuf uygulamasının dışında sapık tarikatlar vardı.
Bu sapık düşünceli tarikatçılar yanlarına yerli halk
olarak adlandırabileceğiniz insanları'da alarak Denizli'de
söylenti çıkartı.
Kız-erkek yanyana medrese-okulda öğrenim görür mü?,
Din elden gidecek, kıyamet kopacak diye, onun
çalışmalarını kıskanarak halkı galeyana getirdiler.
Müderris musa efendiyi Padişaha şikayet ettiler.
Padişah sen nasıl böyle birşey yaparsın diye Musa efendiyi
huzuruna çağırdı.
Denizlili musa efendi eşyalarını toparlayıp padişahın yanına giderken
Denizli'nin sınırlarından ayrılmadan Denizli'ye doğru dönerek
Allahım ''yerlisi olmasın, geleni doymasın'' diye ah etti.
Ve doduğu toprağa bir daha geri dönmemek üzere yoluna devam etti.
Denizli'den kovulmuş, bilgisiz halk kitlesi tarafından şehirden atılmıştı.
Musa efendiyi yargılayacaklardı. Kendisi zamanın kadı ve alimlerinin
zekasından üstün seviyede olduğu için yargılaması Padişahın huzurunda
yapılacaktı. Affedilirse ünvanları geri alınarak sürgüne gönderilecek,
Affedilmezse idam edilecek yada ağır-iş cezası alacaktı.
Huzuruna çıktığı padişah Ateşle-barut aynı yerde olur mu müderris
efendi diye tam soracakken, Müderris musa başlığının altına gizlediği
barut ve çakmak taşını padişahın önüne koydu.
Bunu gören padişah çok şaşırdı.
Bir süre düşündükten sonra siz bir daha o bölgeye gitmeyin, çalışmanıza
bizim yanımızda devam edin diyerek devlet tarafından her türlü yardımı
alması için emir yazdırdı.
İstanbul Mevlevihanelerinin olduğu (Mevlevihane yeni kapısı) Şimdiki Zeytin
burnu ilçesine okul açtı. Denizli'de genç bir çocukken başladıgı
Mevlevi-cehriyeyi İstanbulda okul açarak devam ettirdi.
Kendisinden daha üstün zekaya sahip olan ve feyz aldığı Sümbül dede lakaplı
Yusuf Sinadettin efendinin öğrencisi olarak dönemim en ileri gelen
hekim-öğretmeni oldu.
İlk başta ruhi olarak aşırı bunalıma giren akıl hastaları için yazdığı
100 çeşit baharatın karıştırılması ile yapılan bitkisel sakinleştirici
ilaç mesir macunu ile tanındı.
Çevreye zarar veren akıl hastalarını sakinleştirip normal hayata döndüren
hekim musa hastalanan devlet yetkililerini de iyileştirdi.
Mesir macunu yüzlerce derde devadır ama ilk olarak hekim musa o ilacı
akıl hastalarına yapmıştır.
Yıllar sonra batılı işgalciler Osmanlı'yı işgal ederek bir çok alimimizin
kitaplarını gemilere doldurarak bizim olan bilgileri çalmıştır.
Vatikan Osmanlının ilim ve bilgisini çalan en öndeki devlettir.
Bu profesyonel hırsızlığı Vatikanlılar, İtalyanlar, İspanyollar,
İngilizler ve Fransızlar izler.
Sömürgecilik hırsızlıklarının resmi adıdır.
Dünyayı sömürerek şimdi refah içinde, Osmanlıdan çaldıkları bilgilerle
dünyanın en güçlü devleti olarak yaşamaktadırlar.
Konumuza dönersek: Müderris Musa daha sonra merkezefendi olarak
anılmıştır. Zikri-devran uygulamasını çıkartarak
yaptığı cehri zikirle tüm Osmanlı din alimleri tarafından Padişaha şikayet
edilen Sümbül Sinan Dede vefat etmeden okulunu ve binlerce öğrencisini
oğlum Musa benim yerime artık sen geçeceksin diye postnişt-minderini merkezefendiye
bırakmıştır. Senin yerin o seni anlamayan şehir değil burasıdır diye söylemiştir.
Çok şaşıran Musa Merkezefendi bu başına gelenlerin buraya gelmesine sebep ve
vesile olduğunu anlamıştır.
Merkezefendi İslamiyete zarar veren bütün sapık oluşumları hocasının minderine
oturunca susturan zamanın en büyük öğretmen-hekimi dir.
Denizli'de doğanlar yıllar geçmesine rağmen merkezefendi'nin ahından
dolayı acı çekerek olmuyor. Denizli'de iş yapan ve bir işi kuran;
ne oluyor ne de olmuyor tam ortada kalıyor.
Türkiye'nin başka bir yerinden gelen liyakatsiz bir kişi
Denizli'de bir iş yaptığı zaman en üstlere çıkıyor.
Denizlililer çok çabalayarak iş yapsa bile ya çok ilerlemiyor
yada işini kaybediyor. Yaşayanlar bilir. Denizlili olmaz.
Yıllar sonra biz bu yapılan yanlışı düzelterek
Öğretmen Musa efendi, (Merkezefendi)'nin huzuruna giderek
kendisinden özür dileyerek helallik isteyecegiz.
Musa efendinin İstanbul'daki kabrine giderek huzuruna çıkacak
Denizlilileri affetmesi için sandukasının etrafına halka yaparak
ruhuna dua edip bizi affetmesini isteyeceğiz.
Denizli'nin ileri gelenlerine bu konuyu açsakta bize hayretle
bakmış ve cevap verememişlerdir.
Geçtiğimiz çarşamba akşamı bu durumu tekrar sorduk.
Bizim suçumuz ne?
Biz kendisinin yanına gidip af dilesek olmaz mı dedik?
Bizi affeder mi diye düşündük.
''Geçti artık o olmaz. Affetmez'' diye Denizli'nin
aksakallılarından cevap aldık.
Olsa da, olmasa da Öğretmen Musa efendi (Merkezefendi)'nin
huzuruna giderek Affet bizi merkezefendi diye af dileyeceğiz.
Denizli'den bir otobüs kiralayacak yaklaşık 40 kişi İstanbul
Zeytin burnunda bulunan okuluna giderek kendisinin huzuruna çıkarak
af ve bağışlanma isteyeceğiz.
Ne olur hakkını helal et bize.