“Şair Nâbî, dönemin sadrazamını ziyarete gitmiş. Sadrazamın yanında başka misafirleri de varmış.
Sohbet sırasında yüzü kapkara bir haremağası, gümüş tepsi içinde kahveleri getirmiş. Nâbî, o kara adamın elinden kahve almamak için:
- Orucum!.. Teşekkür ederim, demiş.
Sadrazam, Nâbî’nin oruçlu olmadığını anlamış. Küçük bir işaret yapmış. Bu sefer de ay parçası gibi güzel bir cariye, altın tepsi içinde şerbet getirmiş.
Nâbî, şerbet bardağını almış. Cariyenin yüzüne bakarak içmiş.
Sadrazam hemen sormuş:
- Nâbî, hani oruçtun?
Nâbî, mahmur bir eda ile yan gözle cariyeye bakarak sadrazama cevap vermiş:
- Devletli, bayram ayı göründüğü için orucumu bozmam icab etti!
Bu zarif cevaba oradakiler gülüşmüş...
Az sonra kahve dağıtan kuzgunî suratlı haremağası, fincanları toplamaya girmiş. Orucum diye kahve almayan Nâbî’nin önünde şerbet bardağını görünce ters ters bakmaya başlamış.
Nâbî, derhal şerbet bardağını tabağa vurmaya başlamış.
Sadrazam yine sormuş:
- Hayrola Nâbî, ne yapıyorsun?
Nâbî, manalı bir tebessümle karşılık vermiş:
- Devletli, ay tutuldu da... Kurtulsun diye gürültü yapıyorum!..”
O günkü nezaket ve zerafeti arıyoruz.
Özellikle devlet adamlarında ve siyasetçilerde...
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!