"Matematik Profesörü tahtaya iki problem yazmıştı. Derse geç giren öğrenci, tahtadaki iki problemi çözülmesi gereken ödev zannetti. Hemen defterine yazdı. Biraz zorlansa da çözdü.
Çözümünü Hocanın kürsüsüne bıraktı. Hoca o sırada meşguldü. Ders notlarıyla birlikte öğrencinin çözdüğü o iki problemin çözüm kâğıtlarını da odasına götürdü.
Odasında işlerini bitirdikten sonra, öğrencisinin çözüm kâğıtlarını inceledi.
Aman Allah'ım!... İki problem de doğru çözülmüştü...
Oysa Hoca, bu iki problemin henüz çözülemediğini belirterek tahtaya yazmıştı.
Öğrencilerinden çözmelerini falan da istememişti. Ancak derse geç gelen öğrenci, bu açıklamayı duymamıştı. Problemlerin çözülmesi için tahtaya yazıldığını zannetmişti.
Hoca, çözümleri alıp doğruca öğrencisinin evine gitti. Gece geç saatlerde, öğrencisinin evine ulaştı. Kapıyı tıklattı. Öğrenci kapıyı açınca hocasını görünce şaşırdı. Hocasını içeriye davet etti.
Hoca heyecanla sordu:
- Evladım, sen bu problemleri nasıl çözdün? Bu problemler şimdiye kadar çözülemediği için tahtaya yazmıştım. Çözümünü istememiştim.
Öğrenci cevap verdi:
- Hocam ben onların çözülemeyen problem olduklarını bilmiyordum ki... Ödev olarak yazdığınızı düşündüm. Onun için çözmeye çalıştım. Çözülemediklerini bilseydim, çözmeye çalışır mıydım?"
Başarmanın sırrı, zor kavramından uzak durmakta!...
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!