2. Abdülhamit dönemi Miralaylarından Osman Fevzi Bey’in ölümünden sonra açılmasını istediği vasiyeti:
“Sevgili Refikam Semahat Hanım,
Seninle ilk tanışmamız hayli ibretli olmuştu. Komşularımızın tavsiyesi üzerine validemle birlikte sizin eve seni istemeye gelmiştik. Anneme normal kahve ikram etmiştiniz. Bana getirdiğiniz kahveden bir yudum içince neye uğradığımı şaşırmıştım. Çünkü zehir gibi tuzluydu. Size bunu hissettirmemeye çalıştım. Fakat hemen fark ettiniz ve bir çığlık attınız. Ben ise sizi mahçup etmemek için demiştim ki: ‘Aman efendim ne hoş bir tesadüf, bendeniz asker tabiatli olduğumdan herhalde, kahveyi tuzlu içerim.’
İşte Sevgili Semahatçığım, seninle tam elli sene devam eden bu mes’ud izdivacımız tuzlu kahve ile başladı. Aslında hayatımda hiç tuzlu kahve içmemiştim. Zaten içilecek gibi de değildi. Sen her gün bana hoşuma gittiğini zannederek tuzlu kahve yaptın.Bu kahvenin her yudumu zehir gibi acıydı. Ama bu azabı sana hiç hissettirmedim. Zira karşımda mahçup bir duruma düşmeniz ve kalbinizin kırılması bana tuzlu kahveden daha acı gelecekti. Bu yüzden sana hiçbir şey hissettirmedim.Artık ahiret yolculuğu başlıyor. İnşaallah dünya hayatındaki beraberliğimiz cennette de devam eder.”
Aman Allah’ım!...
Kim böyle bir ıstıraplı fedakârlığa bir ömür, yarım asır katlanabilir?..
Miralay Osman Hamdi Bey katlanmış. Karşısındaki eşini mahçup etmemek için, ağzından çıkan yanlış bir sözün arkasında yarım asır durmuş!..
Ben okuyunca çok şaşırdım...
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!