“Kadrolu imamların olmadığı bir zamanda, köyün birinde Ramazan ayı için üç varlıklı ağa birleşip yakın köyden bir Hoca bulmuşlar. Hoca bir ay Ramazan boyunca köydeki camide beş vakit namaz kıldıracakmış. Ağalardan birinin adı: Hamit, birinin adı: Semih, birinin adı: Süleyman’mış...
Süleyman Ağa teravih namazlarında imamın rükudan doğrulurken söylediği “Semiallahülimenhamideh” sözlerine kafayı takmış. Kendi kendine düşünmüş ki; imam, Semih ağa ile Hamit ağa’nın adını namazda söylüyor, benim adımı söylemiyor!..
Bu düşüncelerle bir akşam imamı akşam iftara çağırmış. Yemekten sonra imamı karşısına almış. Aralarında şu konuşma geçmiş:
- İmam Efendi, seni bu köye imam tutanlar kimdi?
- Süleyman Ağa, bunu sen biliyorsun. Hamit Ağa, Semih Ağa ve sen.. Üçünüz tuttunuz.
- Güzel. Sen onların adını namazda söylüyorsun da benim adımı niye söylemiyorsun?
- Süleyman ağa ben onların adını ne zaman söyledim?
- Her rekatta söylüyorsun!
- Nasıl söylüyorum?
- Beni atlatamazsın. Rükudan doğrulurken Semih de diyorsun, Hamid de!.. Bundan sonra benim adım da söylenecek orada! Söylemezsen külahları değişiriz!
İmam ne yapsın. O gece teravih namazının son dört rekatının dördüncüsünde, rükudan doğrulurken demiş ki:
“Semiallahülimenhamideh. Bizarurihi Süleyman ağa!” Allahüekber!...”
Süleyman Ağa cahilliğinden kıskanmış... Kendi parası ile ağalık taslamış. Ne yazık ki devlet parası ve devlet gücüyle ağalık taslayanlar var!.. Üstelik hepsi mürekkep yalamış!..
Nasıl yalamışlar bilmiyoruz tabii!..
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!