“Ey kurtların ilâhesi Börü Ana!
Bana iyi bak. Karşında ben varım. Ben Akbar. Bu soğuk dağlarda karşına dikilen benim. Yapayalnız, talihsiz Akbar. Acılarım çok büyük. Nasıl ağladığımı işitiyor musun? Bütün varlığım ıstırap oldu. Memelerim yararsız sütle doldu.
Süt verecek, besleyecek kimsem yok. Yavrularımı yitirdim. Aşağılara in Börü Ana. İn de yanıma otur. Sen ve ben birlikte ağlayalım. Aşağılara in kurtların tanrıçası! Seni doğduğum topraklara götüreyim...
Börü Ana, ben Akbar. Yavruları çalınan Ana Kurt. Seninle birlikte Ay’da yaşamak, oradan kanlı gözyaşlarımı yeryüzüne akıtmak istiyorum!”
Cengiz Aytmatov’un bu romanı yalnız Akbar isimli dişi kurdun çektiği acıları anlatmıyor...
Abdias isimli kahraman üzerinden, Kırgızistan yaylalarında kendiliğinden yetişen afyon’un gençler tarafından toplanıp zehir haline getirilişini sorguluyor.
Gençlerin eroinle nasıl zehirlendiği anlatılıyor. Boston isimli kahraman üzerinden, Komünist sistemin vatandaşın toprak sahibi olmasını engellediği için üretimin veriminin olumsuz etkilendiğini sorgulamaya çalışıyor.
Yıllar öne okumuş olduğum DİŞİ KURDUN RÜYALARI romanını, bir kez daha okudum...
Yanlışların sorgulanması açısından okunması gereken bir roman olduğunu düşünüyorum.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!