“Tilki ile yılan, uzun süre nehrin bir yanındaki sahrada dostça yaşamış.
O yakada yiyecek azalınca Tilki nehrin karşısına geçmek istemiş. Yılan, kendisini de karşıya geçirmesi için Tilkiye yalvarmış. Arkadaşlıklarının karşıda da devam etmesinden bahsetmiş.
Tilki yılanı karşıya geçirmeyi kabul etmiş.
Yılan tilkinin beline sarılmış. Başı suyun dışında kalacak şekilde boynunu yukarı kaldırmış. Tilki nehirden yüzerek geçmiş. Karşı kıyıya çıkmışlar.
Tilki:
- Arkadaşım, karşıya geçtik. İn artık!... demiş.
Yılan inmemiş. Demiş ki tilkiye:
- Ben yıllardır bu anı bekledim. Seni ısırıp öldüreceğim!
Tilki soğuk soğuk terlemeye başlamış. Hemen kendini toparlamış ve konuşmuş:
- Bak dostum, yıllardır birbirimize hakkımız geçti. Senin o güzel yüzünü son bir kez görmeme izin ver. Sonra ne taparsan yap!
Yolan başını saf saf uzatmış. Tilki boynundan yakalamış. Sıkmış sıkmış sıkmış!...
Sonra yete bırakmış. Havaya fırlatmış. Yılan yere düşmüş. Baş kısmı hareketsiz. Kuyruğu kıvrılıp duruyormuş. Tilki yılanı ok gibi düzelttikten sonra şunları söylemiş:
- Ben senin gibi eğri büğrü arkadaş istemem. Olacaksan böyle ok gibi dosdoğru olacaksın!...”
Sanki Tilki çok mu düzgün?..
Hırsızlık onda, yalan onda, iftira onda!..
Hile onda, tuzak onda, hokkabazlık onda!..
Yani... Yanisi, bozacının şahidi şıracı!!!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!