“Köyde çobanın koyunları birer ikişer ölmeye başlamış. Köyün Fakı’sına (Fakih) gitmiş, derdini anlatmış.
Fakı, çobanın derdini dinledikten sonra sormuş:
- Namazlarını kılıyor musun?
- Hocam, ne yalan söyliyeyim; kılamıyorum!
- O halde namaza başla! O zaman koyunların ölmez.
Çoban namaza başlamış. Koyunlar da üçer dörder ölmeye!.. Çoban bir kez daha gitmiş Fakı’ya ve anlatmış:
- Hocam, namazımı hiç aksatmıyorum ama koyunlar daha fazla ölüyor.
Fakı durumu açıklayarak hükmünü vermiş:
- Sürünün hastası, dertlisi temizleniyor! Sen namaza devam et!..
Çoban gitmiş. Namaza devam etmiş. Koyunlar da ölmeye devam etmiş!.. Sonunda sürüde koyun kalmamış. Bir tek keçi kalmış. Keçi çadırın çevresinde kendisi karnını doyuruyormuş. Çoban düşünceye dalıp çadırda vakit geçiriyormuş. Bir gün eşinden ekşili çörek istemiş. Hanım hamuru yoğrup üstünü bir bezle örtmüş. Ateş yakmak için çırpı toplamaya gitmiş. Bu arada çoban, çadırın içinde dirsek keyfi yapmak için hasırın üstüne yan gelip uzanmış. Tam uyuyacak, keçi hamuru yemek için örtüyü ağzıyla açmış. Kovalamış. Keçi vazgeçmiyormuş. Çoban uyuklayınca hamuru yemek için geliyormuş. Çoban kovalamaktan bıkmış. Keçiye öfkeyle demiş ki:
- Keçi git şurdan! Vallahi iki rekat da sana dayanırsam, koyunların yanını boylarsın!..”
Bu fıkra yorumsuz...
Kim ne için kılacaksa iki rekat dayansın!...
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!