Yıl 1992. Yeni Milli Eğitim Müdürü göreve başladı. Asıl görevi Bakanlık Başmüfettişliği. Tedviren atanmıştı. Bir Müdürlük genelgesi yayınladı:
“Atama isteğinde bulunacak personel, çalıştığı okul veya kuruma dilekçeyle başvuracak. Okullardan gelmeyen dilekçeler dikkate alınmayacak!..”
Bir iki ay sonra okula bir atama kararnamesi geldi. Bir hizmetlinin başka bir okula ataması yapılmış. Ben okul Müdürü olarak ilgili hizmetliyi çağırıp, genelgeyi hatırlatarak, nasıl tayin yaptırdığını sordum. Personel Şefine yaptırdığını belirtti. Atama yapıldığı okula gitmek istemediğini, atamanın iptalini isteyen bir dilekçe getirdi. Ben ilgilinin dilekçesini Milli Eğitim Müdürlüğüne üst yazı ile gönderdim.
Bir hafta kadar sonra telefon geldi. “Milli Eğitim Müdürü, makamında sizi bekliyor!” diyordu. Ben konuyu tahmin ettim. İlgili atama kararnamesi, genelge ve dilekçenin fotokopilerini bir dosyaya takıp Milli Eğitim Müdürünün makamına gittim. Milli Eğitim Müdürü çok gergindi. Belli ki birileri tarafından doldurulmuştu. Hemen konuya girdi:
- Müdür Bey, sen özerkliğini mi ilan ettin? Daireden gelen yazıları dikkate almıyorsun!.. dedi.
- Hangi yazıyı dikkate almamışım Sayın Müdürüm? diye sordum.
- Ataması yapılan hizmetliyi görevden ayırmamışsın! dedi.
Ben dosyayı açtım. Müdürlüğün genelgesini uzattım. Sonra atama kararnamesini ve hizmetlinin atamayı durdurma isteğiyle ilgili dilekçe örneğini verdim.
Dikkatle inceledi. Bir süre sessiz kaldı. Atama Şefini çağırdı. Verdiğim dosyadaki belgeleri ona gösterdi. Atamanın nasıl yapıldığını sordu. Şef, ikna edici bir açıklama yapamadı. Sen çık dedi.
Biz ikimiz kaldık. Dedim ki:
- Sayın Müdürüm, sizin Personel Şefi, Hizmetli ve Memurlar üzerinde İmparatorluğunu ilan etmiş!.. dedim...
Bu kez, çay söyledi. Okuldaki diğer işleri sordu. Biraz sohbet ettikten sonra şunları söyledi:
- Müdür Bey, haydi git okuluna! Hayırlı çalışmalar diliyorum!..”
Daha sonra o Milli Eğitim Müdürü ile daha samimi bir çalışma ortamı bulmuştuk. Ama fazla görevde kalamadı.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!