“Derviş, Kral ile her gün görüşürmüş. Görüşmeleri iyilik üzerine konuşmalarla geçer ve Derviş’in şu sözüyle sona erermiş:
- Padişahım sen iyi ol, kötüler layığını bulur!”
Daha sonra Kral, Derviş’e bir altın verip uğurlarmış. Derviş de o bir altını, kapının önünde dilenen Dilenci’ye verirmiş.
Dilenci bir plan kurmuş. Maksadı Dervişi devreden çıkarıp Kral ile görüşmek ve altını doğrudan kendisi almakmış.
Derviş’e demiş ki:
- Derviş, Kral’ın ağzı kokuyor. Sen yarın ağzını, burnunu bir bezle kapatarak saraya git.
Derviş, yanından ayrıldıktan sonra da Kral’a şunları söylemiş:
- Kral Hazretleri, o Derviş var ya... Senin ağzının koktuğunu söylüyor. Üstelik yarın ağzını, burnunu kapatarak gelecek!...
Kral, bu duruma çok öfkelenmiş. Adamlarına söylemiş: “Gönderdiğim adamın kellesini alın!” diye.. Derviş, Dilenci’nin dediği gibi ağzı burnu sarılı olarak gelmiş. Kral ile görüşmüş. Yine aynı sözü söylemiş: “Padişahım sen İYİ ol. Kötüler layığını bulur!” Kral, o gün altın vermemiş. Eline bir zarf vermiş: “Git hazineye bu zarfı ver sana ücretini ödesinler!.. “ demiş. Zarfın içinde de: ‘Zarfı getirenin kellesini alın!... ‘ diye yazıyormuş.
Çıkışta, Dilenci Derviş’in elindeki zarfı görmüş. Hazineden ücret almak üzere kendisine verildiğini öğrenince zarfı istemiş. Derviş hiç itiraz etmeden zarfı verip gitmiş. Dilenci elinde zarf ile Hazine dairesine gidip ücretini istemiş. Görevliler zarfı açınca Kral’ın buyruğunu görmüşler. Tabii Dilenci’nin başını vurup öldürmüşler!..”
Derviş ne kadar doğru söylemiş:
- Sen iyi ol. Kötüler layığını bulur!...
Biz iyi olmaya çalışıyoruz, İYİ!...
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!