“Bir Bektaşi Dervişi Hacca gitmeye niyetlenmiş. Yaya olarak Mekke’ye varmış. Hac görevini yerine getirmiş. Dönüşte Mısır’a uğramış. Kahire’de bir saray görmüş. Sarayın ihtişamına şaşmış kalmış. Hayranlık içinde sarayı seyrederken, saraydan çıkan bir görevli, Dervişi oradan uzaklaştırmış. Büyük kapıyı açmış. Az sonra içeriden bir atlı çıkmış. Atın eğer takımı altın işlemeli, üzerindeki adamın kıyafeti göz kamaştırıcıymış...
Atlı adam oradan uzaklaştıktan sonra, Derviş oradaki birine sormuş:
- O atlı adam kimdi?
- Kavalalı Mehmet Ali Paşanın kullarından birisi!..
Bu cevabı alan Derviş, bir kendi hâline bakmış bir Mehmet Ali Paşanın kulunun ihtişamına!...
Ellerini havaya kaldırmış ve sitemini bildirmiş:
- Ey Yüce Allah’ım! Bir Mehmet Ali’nin kuluna bak, bir de kendi kuluna!... Ben senin kulunum... Revamı şimdi bu bana?..”
Durum bugün de pek farklı sayılmaz gibi geliyor bana...
Devletlülerin kullarının bir eli yağda bir eli balda!..
Ama bizim tercihimiz, Dervişin kul olduğuna kul olmak!.. Başka da hiçbir varlığın karşısında eğilmemek!..
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!