Geçen hafta içinde kapı çaldı. Açtım...
Karşımda bir adam:
- Fikret Karatepe siz misiniz?
- Evet.
- Kitabınız var. Şurayı imzalar mısınız?
- İmzaladım. Ulaştırma görevlisi hemen asansöre yöneldi...
- Ödemesi yok muydu?.. dedim.
- Hayır. Gönderen ödemiş!.. dedi, gitti.
İçeriye girer girmez paketi açtım:
Mevsimler Salıncak İpi ana başlığını gördüm.
Altında: Şiirler... Biraz daha altta: Mustafa KARAER yazıyordu...
Şair, bestekâr, Sazende, Udî, Yanlış hatırlamıyorsam Kanun çalıp Ney de üflüyor...
Ben bu on parmağında on hüner olan KARA ER’i 1973 yılının Ekim veya Kasım aylarında tanımıştım.
NECATİ EĞİTİM Türkçe Bölümünün son sınıfındaydı. Ben de birinci sınıfta.
Bir programda GECE isimli bir şiir okumuştu. O anda ışıklar da kapatıldı. Şiiri dinlerken tüylerim ürpermişti.
Bu ürperti korku ve heyecan dalgalarının birbirine girmesinden kaynaklanıyordu...
Ama Mustafa KARAER’i nasıl tanırsın deseler:
- O bir Kalem Efendisi... derdim. Bugün de aynı.
Kitabın sayfalarını çevirdikçe Türklük gururu, Vatan sevdası, Bolvadin Tarihiyle karşılaştım...
Kitabın arka sayfasında:
“Dağlar gibi şu sevgimin çınarı,
Çağlar gibi hâtırâlar pınarı,
Ağlar gibi yüreğimin feneri,
Kendimi kendime salamıyorum!”
Dörtlüğü yer alıyor. Kırk yılı aşmış şiirlerin demlendiği kitabın muhtevasına başka bir gün satır açacağım efendim.
GECE KİTAPLIĞI tarafından basılmış olan MEVSİMLER SALINCAK İPİ kitabına, Türk Edebiyatına hoş geldin, diyor; Mustafa KARAER Üstâdımı yürekten kutluyorum...
Bu güzel armağan için teşekkürlerimi arz ediyorum.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!