“Allah’tan başkasına kul olmayan imanlı bir Derviş, yaya olarak yola çıkmış. Yolda acıkınca bir kenara oturmuş. Çıkınını serip karnını doyurmaya başlamış.
Tam o sırada atlı bir eşkiya tepesine dikilmiş:
- Sökül bakalım altınları, gümüşleri!.. diye tehdit etmiş.
Dervişte para pul ne arasın... Karşılık vermiş:
- O dediklerinden bende bulunmaz!..
- Nasıl olmaz? Şimdi üzerini yoklar, bulursam hem alır hem kafanı uçururum!..
Derviş, kendinden emin:
- Gel ara. Ben yalan söylemem!.. demiş.
Eşkiya bu kez dervişle alay etmeye kalkışmış. Ve demiş ki:
- Şu anda Allah ne yapıyor?.. Bu sorumun cevabını söylersen canını bağışlarım. Değilse sonun geldi!..
Derviş karşılık vermiş:
- Öyle bir soru sordun ki bunun cevabı böyle yerde oturarak verilemez.
- Nasıl verilir?
- Sen yerde oturacaksın. Ben yüksekçe bir kürsüden cevap verebilirim.
- Nereden bulacağız o kürsüyü?
- Kürsü dedimse öyle kürsü olmayabilir. Burada kürsü, senin atın eyeri olabilir. Sen yere inersin, ben atın üzerinden cevap veririm.
Eşkiya attan inmiş. Derviş eşkiyanın atına binmiş. Ayaklarını üzengiye takmış ve konuşmuş:
- Şu anda Allah seni attan indirdi, beni bindirdi! Haydi Allaha ısmarladık diyerek hızla atı sürüp gitmiş!..”
Ey Yüce Allah’ım! Sen de eşkiyayı attan indirip Dervişi bindirdiğin gibi; mazlumların, mağdurların, gariplerin gaspedilmiş hakları yüzü suyu hürmetine; zalimleri, hırsızları, eşkiyaları ve ihanet içinde garkolanları bulundukları yerlerden indiriversen!..
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!