Köyün birinde bir imam varmış. Köydeki camide gönüllü imamlık yaparken koyun sürüsüne de sahipmiş. İki oğlu bu koyun sürüsünü idare ediyormuş. İmam haftada bir gün süt, yoğurt, peynir ve yağdan oluşan ürünlerini şehirde satıyormuş. Şehirde Kadı Efendi ile yakın dostluğu varmış. İmam yaşlanınca ürünleri şehirde satma işi büyük oğluna kalmış. O da Kadı Efendi ile tanışmış. Zaman zaman ona hediyeler de götürüyormuş. Bir süre sonra Kadı Efendi, imamın oğluna siparişler veriyor ama parasını bir türlü ödemiyormuş. Bir, iki, üç... Derken borçları çoğalmış ama Kadı Efendi hiç oralı olmuyormuş. İmam vefat etmiş. Koyun sürüsü iki kardeşe kalmış. Kardeşler, Kadı Efendinin borçlarını ödemeyişini kafaya takmışlar. Büyük kardeş, alacağını tahsil için çok uğraşmış. Ne yazık ki alamamış. Kadı’ya bir ders vermek için onu çadıra çağırmış. Küçük kardeşi ile haber göndermiş. Demiş ki:
- Kardeşim, Kadı Efendiye söyle: “Babamızın vasiyeti olduğunu, vasiyete göre yirmi koyunu Kadı Efendi’ye bıraktığını, gelip koyunları götürmesini istediğimi ilet!”
Küçük kardeş, bu bilgiyi Kadı Efendi’ye iletmiş. Kadı, kendisi eşeğe binmiş. Yanına bir adam alarak çadıra gelmiş. İmamın oğulları, gayet samimi bir karşılama yapmış. Karınlarını doyurmuşlar. Kadı Efendi, koyunları isteyince imamın büyük oğlu silahını çıkarmış. Önce yanındaki adamının elini, ayağını bağlatmış. Sonra Kadı Efendiyi falakaya yatırmış. Sabah namazından itibaren her namazın kaç rekat olduğunu sormuş Kad’ya.
- Sabah namazı kaç rekat?
- Dört! Kadıya dört sopa vurmuş. Öğle namazı için on sopa, ikindi için sekiz sopa, akşam için beş sopa, yatsı için on üç sopa!..
Sopa işi burada kalmış. Önce Kadı Efendiyi bırakmışlar, arkasından adamını...
Kadı Efendi yirmi koyun beklerken bir günlük namaz rekatları kadar sopa yemiş. Acı içinde eşeğine binmiş. Adamı da yaya olarak hızla şehre doğru yola koyulmuşlar. Kadı’nın adamı hakır hakır gülüyormuş. Kadı dayanamayıp sormuş:
- Evladım biz burada acı çekiyoruz. Sen niye gülüyorsun?
- Kadı Efendi, iyi ki çoban teravih namazını hatırlamadı. Ya bir de teravih’i hatırlasaydı?.. Yirmi sopa daha yiyecektiniz. Ben buna gülüyorum!..”
İmamın oğlu hakkının yenmesine göz yummamış.
Her kuşun eti yenmiyormuş demek ki...
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!