“Bir yaz günü Nasrettin Hoca sıcaktan bunalmış, iyice terlemiş. Üstündaki giysilerin çoğunu çıkarıp bahçedeki ağacın dalına asmış. Oturup karısıyla sohbete başlamış.
Derken bir rüzgâr çıkmış. Gittikçe şiddetini artırmış, adeta fırtınaya dönmüş. Ne ağaçta dal bırakmış ne dalda giysi!.. Dalları kırmış, giysileri alıp götürmüş...
Bu durum karşısında Hoca, karısına demiş ki:
- Eee karıcığım, bir kurban kesmek farz oldu bize!
Karısı, bu damdan düşer gibi sözlerden bir şey anlamamış. Şu soruyu sormuş:
- Hayırdır Efendi, kurban kesecek ne var bunda?
Hoca gerekçesini açıklamış:
- Bre Hatun, görmüyor musun gömleğin hâlini? Ya ben de içinde olsaydım! Şimdi benim yerimde de yeller esecekti.”
Ey emekliler, emeklilikte yaşa takılanlar, asgari ücretliler, asgari ücretin altında maaş alanlar, işsizler, dul ve yetimler!..
Bunca hayat pahalılığı, enflasyon fırtınası ve çaresizliğe rağmen hâlâ hayattaysanız, birer kurban kesmeniz vacip olmuş demektir!
Haydi kurban kesmeye!..
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!