"Erkek otoritesinin egemen olduğu ataerkil toplumlarda, erkek kadından üstün kabul edilir.
Erkekler hem toplumda hem de yakın ilişkilerde gücü elinde tutar, kararları alır, hayatı kontrol eder.
Erkeğe kadından daha fazla saygı gösterilir.
Bir kadını erkeğe benzetmek övgüdür:
“Ayşe sözünün eridir; erkek gibi kadındır o!”
Kadın gibi olmak, davranmak ise yergidir:
“O adama güvenilmez! Karı gibi kıvırır!”
...
Geleneksel toplumlarda kadın, eşinin mülküdür.
Kadın kendisinden beklenen “iyi eş”, “iyi anne”, “iyi ev hanımı” rollerini mükemmelen yerine getirmeye çalışsa da, ne kadar “iyi” olduğuna karar veren erkektir.
Ev emeğinde denge yoktur.
Erkekler, bebeklerin çığlıklarından, çocukların taleplerinden, hasta aile bireylerinin ihtiyaçlarından veya bakıma muhtaç yaşlılardan daha az sorumlu tutulur.
...
En küçük bir “kusur”, kadının azar işitmesi, dayak yemesi, evden kovulması hatta hayatını kaybetmesiyle sonuçlanabilir!
“Kapıyı neden hemen açmadın?”
“Neden anneme yardıma gitmedin?”
“Neden bu yemeğin tuzu az?”
“Neden o elbiseyi giydin?”
Ataerkil toplumda duygular da cinsiyete göre sınıflandırılır.
Kızgınlık ve öfke, erkek duyguları olarak kabul edilir.
Kadınların, yaşadıkları baskı ve şiddet nedeniyle duydukları öfkeyi bastırmaları beklenir.
Maalesef kadının bastırdığı öfke kaybolmaz, ya çocuklarına ya da kendisine yönelir.
Bastırılmış öfkesi dışa yönelirse, yanlış adrese giden saldırganlığa dönüşür.
Kadın sebepsiz yere çocuklarını azarlar, acımasızca döver.
Bastırılmış öfkesi kendi içine dönerse, kadın depresyona girer ve hayattan kopar.
Sağlığı bozulur, hastalanır.
Pek çok kadının yakındığı panik atağın, takıntıların, baş ve bel ağrılarının, tanısı konamayan hastalıkların nedeni, bastırılmış öfkedir."
İLİŞKİLERİN KARANLIK KUYULARI
Doç. Dr Şafak Nakajima