Arap Dede Türbesi, Duacılı köyü mezarlığının güney istikametinde, su deposunun yanında, Sivrikıran tepesindedir. Önceleri kerpiçten yapılmış daha küçük bir bina iken, 1960’lı yıllarda onarım ve tamirat yapılarak bugünkü haline getirilmiştir.
Yaşadığı devir hakkında bilgi bulunamayan Arab Dede, “Kölelik dönemlerinde, Arabistan’a hac için giden bir ailenin, köle olarak satın alıp getirdiği bir zat-ı muhterem olduğu söylenmektedir. Köle değilse bile hac dönüşü getirilen “delil” (Hacca gidip gelindiğinin ispatı olarak) veya hac yolculuğunun güvende geçirilmesi için yanlarına aldıkları “yol gösterici” olduğu tahmin edilmektedir. Arabistan Yarımadası’ndan getirildiği için halk arasında Hacı Dede olarak da bilinmektedir.
Renginin siyah olmasından dolayı da Arap Dede namı ile anılmaktadır. Fakir birisi olduğu, buna rağmen halka irşad etmekle ömrünü geçirdiği söylenmektedir.
Arap Dede Türbesi, bölge halkı tarafından ziyaret edilen, çeşitli hayır yemekleri verilen, adaklar kesilen, hacca ve askere gidecek olanların dua ettiği ve helallik aldığı, yağmur duası gibi toplumsal törenlerin yapıldığı bir mekândır.
Anlatılanlara göre; Arap Dede öldüğünde, kendisini defnetmek için, köyün birkaç yerinde kabir kazılmış ama her defasında kazılan kabirler göçmüş. Öldüğünün ikinci gecesi, talebelerinden birisinin rüyasına girmiş ve bugün bulunduğu yere gömülmek istediğini söylemiş. Yeni mezar Sivrikıran Tepesi’nde kazılmış ve rüyadaki vasiyeti üzerine buraya gömülmüş.
Yine anlatılan rivayetlere göre; 1940’lı yıllarda, hayırsever bir köylü, türbenin yanında, köylüye hayır yemeği vermek istemiş ve kazanlar dolusu yemek pişirmiş. Bunu haber alan Sarayköy Jandarma komutanı türbelere ziyaret etmenin ve hayır dağıtmanın yasak olduğunu söylemiş, iki asker göndermiş ve türbede verilen hayır yemeğinin engellenmesini istemiş.
Emri alan jandarma çavuşu türbeye gelmiş, ocaklarda pişen yemekleri tekmeleyerek devirmiş ve gelenleri zor kullanarak dağıtmış. Bu olaydan bir müddet sonra jandarma çavuşu hasta olmuş, yatağa düşmüş. Git gide zayıflamış, bir deri bir kemik kalmış, derman için çare aramış. Yörede bulunan bir hoca, hem hasta ziyareti hem de çavuşun hastalığına çare tavsiye etmek için ziyaretine gitmiş.
Hoca: “Bu kadar neden zayıfladın, Çavuş?” diye sormuş. Çavuş: “Arap Dede göğsümün üzerine oturdu, nefes alamıyorum. Onun için hasta oldum” diye cevap vermiş. Hoca Efendi: “O zaman tövbe et. Bağışlamasını dile, Arap Dede’den” diye tavsiyede bulunmuş. Çavuş, af dilemiş, dualar etmiş Arap Dede’ye ve hastalıktan kurtulmuş. Daha sonra da Arap Dede’nin türbedarı olmuş.
Kaynak: İbrahim Afatoğlu, Denizli Evliyaları ve Türbeleri, Selvi Yayınları, Ankara