Şeyh Mehmed Şirvânî, on sekizinci yüzyılın sonlarında, Azerbaycan’ın, Şirvan şehrine bağlı Zerdab köyünde doğmuş. Zahirî ve bâtınî ilimleri tahsil etmiş. 19. yüzyılda Rusya’nın Azerbaycan’ı işgal etmesinden sonra önce Amasya’ya göç ettiği sonra da Denizli’ye geldiği söylenmektedir.
Musa Mahallesi’nde ikamet ettiği bilinen Şeyh Mehmet Şirvânî, dönemin Denizli’deki önemli Nakşibendî şeyhlerinden birisidir. 1853 yılında, Denizli’de vefat etmiştir. Türbesi İlbadı Mezarlığı’nın orta yerinde yer almaktadır. Türbenin etrafında ailesi, talebeleri ve Şirvânî Degâhı’nın şeyhlerinin mezarları da bulunmaktadır.
Binanın içerisinde 150 x 290 santimetre ve 80 x 100 santimetre ölçülerinde, iki sanduka bulunmaktadır. Büyük olanı Şeyh Mehmet Şirvânî, küçük olanın da Miladi 1768 yılında vefat eden Kolcuzade oğlu Şerif Muhammet’e ait olduğu yazılıdır. Bu ikinci kabir muhtemelen Şeyh Mehmet Şirvânî ‘den önce defnedilmiş, türbe yapılırken türbe sahasında kaldığı için içeriye dâhil edilmiştir.
Girişe göre karşı duvarda ve sandukanın baş tarafında, duvara gömülü beyaz mermer üzerine Arapça “Şeyh Mehmet Şirvani, Şirvan nahiyesi, Zerdap köyünde doğdu. Zahiri ve batınî ilimleri tahsil etti. Birçok beldelerde irşatta bulundu. Bu beldede de birçok kişi ondan istifade etti. Sonra ebedi âleme göç etti. Allah ona karşılaştırmayı kolaylaştırsın. Ölüm tarihi Hicri 1268, Miladi 1853” şeklinde bilgi veren bir kitabesi bulunmaktadır.
Şeyh Mehmed Şirvânî, vefatından önce; “Müslüman, dünyayı sevdiği, dünyaya düşkün olduğu için değil; Allahü Teâlâ, çalışmayı emrettiği için çalışıp kazanır. Nefsinin kötü arzularına, zevklerine kavuşmak için çalışıp para kazanmak ve çalışırken helâli haramdan ayırmamak, başkalarının haklarına saldırmak, onlara olan borçlarını ödememek, kanunlara karşı gelmek, vergilerini vermemek, dünyaya düşkün olmayı gösterir.
Dünyaya düşkün olmak, büyük günahtır. Allahü Teâlâ emrettiği için çok çalışıp, çok kazanmak ve onun emrettiği gibi çalışıp, kazandığını, onun emrettiği yerlere sarf etmek, ibadet yapmak olur. Ehlinin ve ayalinin nafakalarını ve borçlarını ödemek için çalışıp, helâl kazanmak, nafile ibadetleri yapmaktan kat kat daha sevaptır. Bütün ibadetlerin kabul olması, helâl lokmaya bağlıdır. Büyüklerden çoğu buyurdu ki; “İbadetler on kısımdır: Dokuz kısmı helâl kazanmaktır. Bir kısmı da bildiğimiz bütün ibadetlerdir”. O hâlde, müminler helâl kazanmaya çalışmalıdır. Haramdan ve şüphelilerden kaçınmalıdır.
Bir kimse imam-ı azam Ebu Hanife’den sordumuş, “Vakitlerimi ibadet ile geçirmek istiyorum. Bana bir şey yaz da hep onu yapayım!”demiş. İmam-ı Azam alışveriş bilgilerini yazıp verince, “Bu, tüccarlara lâzım olur. Ben evimde oturup ibadet ile meşgul olacağım” demiş. Cevabında, “Yiyecek ve giyecek lâzım olmayan kimse var mı? Ahkâm-ı İslamiyyenin alışveriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azaba yakalanır ve çok pişman olur” diye cevap vermiş.