Anadolu’nun fethi sırasında önemli görevler üstlenen Anadolu Aleviliği, döneminin Sünni İslam’ın temsilcisi olan Yavuz Sultan Selim idaresindeki Osmanlı Devleti ile Şii İslam’ın temsilcisi olan Şah İsmail yönetimindeki Safavi Devleti’nin siyasi rekabeti ve mücadelesine sahne olmuştur.
İkisi de Türk ve Müslüman olan bu iki Türk sultanının 1514 yılında yaptıkları Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail yenilmiştir. Bu siyasi mücadele sırasında Şah İsmail tarafında yer alan Anadolu Alevi-Türkmen nüfusu siyasi ve sosyal baskılara maruz kalmıştır.
Osmanlı Devleti’nin idari bakımdan zayıfladığı 16 ve 17. yüzyıllarda, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde meydana gelen ayaklanmalar da bu baskıların ağırlaşmasına sebep olmuştur. Ve yine kuruluşunda Alevi-Bektaşi dervişleri ve dergâhlarının önemli hizmetleri olduğu Yeniçeri Ocağı ve Bektaşi tekkeleri, II. Mahmut (1785 – 1839) döneminde (1826) kaldırılması, Alevi-Bektaşi dergâhlarının kapatılması ve Alevi-Bektaşi dervişlerinin öldürülmesi ve sürgüne gönderilmesi sonucunu doğurmuştur.
Bu siyasi ve sosyal olaylar Anadolu Alevi-Türkmen nüfusunun güvenlik, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını derinden etkilemiş, bu sosyal yapının kendi içine kapanması sonucunu doğurmuştur. Resmi kurum ve kuruluşlara ve sosyal topluma karşı kendilerini ifade edemez hale gelmişlerdir.
Cumhuriyetin kurulmasına rağmen devam eden baskılar, ülke demokrasisinin gelişmesi, Avrupa Birliği üyelik süreci ve çok kültürlü yaşama iradesinin oluşması neticesinde, normalleşme süreci yaşanmakta, buna bağlı olarak da Alevi-Bektaşi inancında olan insanların kendilerine ifade etme imkânları genişlemektedir.
Yüzyıllardan beri süren baskı, Alevi-Türkmen toplulukları arasında genel bir korkuya sebep olmuş, Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan bir süre sonra bile diğer insanlara kimliklerini açıklama konusunda çekingen davranmışlardır. Alevilerin dini toplantıları olan “cem tutma” ibadeti, Osmanlı dönemi boyunca kendi aralarından seçtikleri bekçilerin gözetimi altında gizlice uygulanmıştır. Cem tutma gizli ve geceleri yapılmasının sebeplerinden birisi de bu siyasi ve sosyal baskılardır.
Çalçakırar, Çal ilçesine bağlı bir köydür. Nüfusu Babagân Bektaşilerden oluşmaktadır. Çalçakırlar köyü, Denizli ve İç Ege yöreleri Bektaşi kültürünün ana merkezi olmasının yanında, Anadolu Bektaşiliğinin tüm orijinal ve otantik unsurlarının yaşadığı sayılı yerleşim birimlerinden biridir. Bektaşi kimliklerinin yanında, kendilerinin “Oğuz Türk’ü” olduklarını her fırsatta belirtmektedirler. Köyün adı, kurucusu Çakır Bey’in adından aldığını, “Çakır Yörük’ü” olarak da tanındıklarını söylemektedirler.
Günümüzde, yaklaşık 100 hanede 400 kişinin yaşadığı Çalçakırlar’da dinamik bir Bektaşi kültürü sürdürülmektedir. Köyde cem tutulduğu, dinsel uygulamaların gerçekleştirildiği bir cemevi (meydanevi) bulunduğu bilinmektedir. Bektaşiliğin iç yapılanışı ile bağlantılı dedebaba, halifebaba, baba, derviş, muhip şeklindeki yetki paylaşım piramidi, orijinal hâliyle işlemektedir. Köyde, Bektaşiliğin kutbu sayılan dedebabaya bağlı bir halifebaba, baba, derviş ve muhipler yaşamaktadır.
Denizli yöresi yerel kültürün nitelik ve nicelik açısından en seçkin ögelerinden birisi olan Çalçakırlar örneklemi, Bektaşi öğretisi ile Türk kültürünün iç içe geçtiği yapıların geçişkenlik gösterdiği bir sosyolojik galeri özelliği taşımaktadır.
Türbe ziyaretleri Alevi toplumunda oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Türbe veya yatır, insanların dini duygulardan kaynaklı olarak değişik zamanlarda farklı ihtiyaçları için yardım diledikleri, türbede yatan (Allah tarafından sevildiğine inanılan) ereni, dualarına vesile kıldıkları ve dileklerin gerçekleşmesine bağlı olarak kurban tığladıkları yerlerdir.
Geleneksel Anadolu Aleviliği’nde dede, baba, pir ve erenlerin türbelerini ziyaret etmek teşvik edilen bir davranıştır. Çalçakırlar köyünde Bektaşiler tarafından da kutsallığına inanılan ve dolayısıyla ziyaret edilmesi gerektiği düşünülen Dümülcü Sultan, Gaip Erenler, İmze Sultan, İbrahim Şahin Baba ve Çat Baba olmak üzere beş türbe bulunmaktadır.
Çalçakırlar köyünde Hıdırellez kutlamaları; çevre köy ve kasabalardaki insanların da iştirakiyle, kalabalık kitleler halinde kutlanmaktadır. Hıdırellez şenlikleri, geleneksel olarak ilk gün, Dümülcü Sultan Türbesi’nin çevresinde yapılmaktadır. Bu kutlamalarda kurbanlar kesilmekte, lokma dökülmekte dua ve niyazda bulunulmaktadır. Ertesi günü de köydeki diğer önemli dini mekânı olan Gaip Erenler’de, benzer Hıdırellez etkinlikleri devam ettirilmektedir.
Çat Baba Türbesi; köyün hemen kenarında, mezarlığa giden yol güzergâhında, Eğrekyeri mevkisinde, tel ile çevrili 300 metrekare kadar bahçe içerisinde, 440 santimetre çapında, silindir biçimli, yörede bol miktarda bulunan kayrak taşı ile iptidai usul ve tekniklerle yapılmış küçük bir yapıdır.
Çat Baba’nın; Çalçakırlar Köyü’nde doğup büyüdüğü, 1825 yılında vefat ettiği, çiftçilik yaptığı ve fakir olduğu, buna rağmen fakir fukaraya yardım ettiği söylenmektedir. Bazı köylülerin rüyasında ve eşkire göründüğü, uzun sakallı, uzun sarıklı ve pir- i dervişan görünümlü bir ihtiyar olduğu anlatılmaktadır. Diğer Çalçakırlar türbelerinde de hatırlattığımız gibi köy Alevi Bektaşi geleneklerinin ve kültürünün yaşatıldığı önemli köylerden birisidir. Bu türbede yatan Çat Baba da yaşadığı dönemin Alevi babasıdır. Bu sebepten dolayı türbe yapılmış ve saygı gösterilmektedir.
Sağlıklı, mutlu ve umutlu bir ömür dileklerimle...
Selamünaleyküm ben çalçakırlar köyünde çat babanın türbesini ziyaret etmek istiyorum ama türbenin tam yerini bilmiyorum . Bu zat in türbesinin yerini bana tarif edecek bir bektaşi varmı? Varsa beni 0505 778 81 91 notu telefondan bana ulaşabilirsiniz. Adım Alican. Şimdiden teşekkür ederim