Atalar inancında kutsal olarak kabul edilen dağlar, yerle gök arasındaki bağlantıyı kuran ulu dağ veya ulu atadır. Bundan dolayı dağlar, göğün kapısı sayılmaktadır. Dağlarda ne kadar yükseğe çıkılırsa, Gök Tanrı’ya o kadar yakın olunduğuna inanılmaktadır. Kültür genlerinde var olan bu inançla Anadolu’ya göç eden Müslüman Türkmen Yörükleri, dağları kutsal bilmişler, Anadolu’nun her dağının zirvesine eren mezarları yapmışlar ve bu yatırların huzurunda hem atalarının ruhlarını yâd etmişler, hem de onları aracı kılarak Allah’a niyazda bulunmuşlar, yılın belli zamanlarında, dağların zirvelerinde, dini ritüeller yapmışlardır.
Tabii ki, Ege Bölgesi’nin en büyük ve dolayısıyla Denizli’nin en yüksek zirvesi olan kutsal Honaz Dağı iyesine adak kurban edilmezse, dağın etrafında ve dağda yaşayanlara cezalandırabilir diye düşünmüşler. Yine Türkmen Yörükleri tarafından, dağın kutsal kişisi ve çobanların koruyucu ereni olan Çoban Dede’ye adak kurban edilmezse, sevgili kuluna yapılan minnetsizliğe gücenerek cezalandırabilir. Ovada ekinler kurur, dağda hayvanlar ölür. İşte bu felaketlere duçar olmamak için de Honaz Dağı’nda Çoban Dede Yatırı olduğu söylenmektedir.
Çoban Dede’nin kim olduğu ve ne zaman yaşadığı konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Söylenceye göre; eski zamanlarda bu bölgede Çoban Dede namında bir zat-ı muhteremin yaşadığı ve bu kişinin bölgedeki çobanları ve sürüleri koruduğu, ölünce de buraya gömüldüğü söylemektedirler.
Denizli’nin sanayici işadamlarından Aslan Konyalıoğlu, “Bundan 45 yıl kadar önce Çoban Dede Yatırı’na gittiğini, o zamanlar yatırın olduğu yerdeki kaya deliğinin bir insan geçecek kadar büyük olduğunu, deliğin arkasında küçük bir mağara ve içerisinde bir mezarın olduğunu” söylemektedir. “Hatta taş çevrili mezarı üzerinde, ayetler yazılı çuha ile örtülü olduğunu” anlatmaktadır.
Konyalıoğlu’na göre Çoban Dede, bir çoban kızıdır. Honaz’ın zirvesinde çobanlık yapmaktadır. Türklerin Denizli topraklarına ilk yerleştiği yıllarda yaşamıştır. O yıllarda Honaz Dağı’nın etrafında, Haçlı ve Bizans Orduları ile Türk Orduları arasında çetin savaşlar olmaktadır. Çoban Kızı da, bölgenin en yüksek noktasından, düşman ordularının hareket durumu ve yönü konusunda gözlem yapmaktadır ve Türk kuvvetlerine işaret yolu ile bilgilendirmektedir. Bunu fark eden düşman birlikleri, Honaz Dağı’na çıkmışlar ve Çoban Kızı şehit etmişlerdir. Ailesi de onu olduğu yere gömmüştür. O yıllardan beri yatır bir ziyaret yeri olmuştur.
Çoban dede Yatırı; Honaz Dağı’nın zirvesinde, askeri radar istasyonunun kuzey istikametinde, iki tepe arasında bir düzlüktedir. Olduğu söylenen yerde şu anda herhangi bir yatır yoktur. Üç metre derinliğinde bir kaya deliği görülmektedir. Günümüzde de çobanlar herhangi bir sıkıntı durumlarında kendilerini ve sürülerini korusun diye buraya adaklar adadıkları ve kurbanlarını bu kayanın önünde kestikleri, kanını kaya deliğinden içeri akıttıkları, arkasından mutlaka etrafta bulunan taşlardan bir kaçını üst üste koyarak dileklerde bulundukları söylenmektedir.
1980’li yıllarda yapılan askeri radar istasyonundan sonra, 1995 yılında da milli park ilan edilmesi sonucu, Honaz Dağı’na çıkışlar izne tabi tutulmuş ve zorlaşmıştır. Çobanlar da bu zorluktan yeterince paylarına düşeni almışlardır. Bu yüzden bugün Honaz Dağı’nda çoban yoktur. İzin alabildikleri takdirde, bazı dağcılık kulübü üyeleri tırmanış gerçekleştirmektedir. İnsanlar dağa çıkamadığı için Çoban Dede’nin ziyaretçisi de kalmamış. Ancak çok nadir de olsa benim gibi araştırmacı ve meraklıları ziyaret edebilmektedir.