Derviş Ali Kâhya, 1800’lü yıllarda, Denizli’nin Kayalık Mahallesi’nde yaşamış, Kaplanlar Camisi’nde imamlık yapmış, türbesindeki kitabesine göre de Hicri 1289, Miladi 1872 yılında hakkın rahmetine kavuşmuş bir zat-ı muhteremdir.
İlbadı Mezarlığı içinde, belediye zabıta kulübesinin yanında, yüksek kavak ağacının altında olan türbesi daha önce kerpiçten yapılmıştır. 1960’lı yıllarda onarım ve tamirat gören türbe; dıştan dışa 520 x 620 santimetre ölçülerinde, dikdörtgen planlı, ahşap beşik çatılı, Marsilya kiremidi örtülü, sergili, mimari ve sanatsal özelliği olmayan basit bir yapı niteliğindedir. Dere taşıyla yapılmış, kireç kum karışımı harç ile sıvanmış, içi ve dışı açık yeşil boya ile boyanmıştır.
Türbenin içi de dikdörtgen biçimlidir. Tek oda şeklinde düzenlenmiştir. 150 x 320 santimetre boyutlarında ve 90 santimetre yüksekliğinde sandukası bulunmaktadır. Sandukanın üzeri yeşil çuha örtülüdür. Duvar kalınlığı zeminden bir metre yüksekliğe kadar 60 santimetre olarak yapılmış, bu yükseklikten yukarısı tavana kadar 30 santimetre geriye çekilerek 30 santimetre kalınlıkta devam etmiştir. İç duvarda kitap, levha ve eşyalar koyabilmek için raf alanı yaratılmıştır. İç mekân süslemesiz, sade görünümlü olmasına rağmen duvarlarda, başta Mescid-i Nebevi ve Kâbe-i Muazzama’nın resmedildiği duvar kilimleri olmak üzere, dini öğürler içeren levhalar, çerçeveli yazılar ve yapma plastik çiçeklerle süslenmiştir.
Girişe göre sol duvara bitişik, batı istikametinde 75 x 200 santimetre ölçülerinde demir kapı ile giriş yapılmıştır. Yine kapının bulunduğu duvarda, batı istikametinde 50 x 50 ölçülerinde bir penceresi bulunmaktadır. Tavan, 240 santimetre yüksekliğindedir ve sunta kaplama yapılmıştır.
Türbenin içerisinde “Ali Kâhya Türbesi – Denizli” başlıklı levhada “Türbe içindeki kabrin başındaki mermer mezar taşında Osmanlıca kabartmalı olarak yazılmış, 11 satırlık Derviş Ali Kâhya’ya ait kitabenin meali:
Ata’ü bahr hakkın yok mearı, Gark ola mucine cerham gubarı, Ne denlü Tu’lü ömrün olana mamur, Dağıtır bir gün ecel rüzgârı, Gör halimi, dua kılanlar olsun, Muhibbi hak resulü çarıyarıydı, El merhum vel mağfur, Hadım-ül fukara’i, Zade Derviş Ali Ağa, Ruhu İçin Fatiha, Hicri 1289 (Miladi 1872) yazmaktadır.
Rivayet odur ki; alkolü bırakmak isteyen bir sarhoş, türbeye gelmiş Ali Kâhya Efendi’ye şahit tutarak “Bir daha içki içmeyeceğine dair” yemin etmiş. Ettiği yeminin üzerinden günler geçmiş, yeminini unutmuş ya da yeminini tutmamış. Yeniden içki içmeye başlamış. İçki içtiği bir günün gecesinde Ali Kâhya Efendi rüyasına girmiş ve “Sen, beni şahit tuttun, içmeyi bıraktın. Fakat yeminini tutmadın ve yeniden içmeye başladın, ben de senin şahitliğinden düştüm, yeminin kefaretini ödemelisin.” diye seslenmiş. Sarhoş gereğini yapmayınca Ali Kâhya Efendi birkaç gece daha aynı şekilde rüyasına girmeye devam etmiş. Bakmış; Ali Kâhya Efendi’den kurtuluş yoktur. Sarhoş bir gün gelmiş, türbede kurban kesmiş ve yemininin kefaretini ödemiş. Kurbanı kestiği günün gecesinde, sıcak bir tebessümle birlikte, nur deryası içerisinde görünen Ali Kâhya Efendi, rüyasında yeniden sarhoş adama ziyaret etmiş ve: “Tutmayacağın veya tutamayacağın sözler verme evladım!” demiş ve kaybolmuş. O günden sonra sarhoş adam, Ali Kâhya Efendi’nin türbesinin hizmetkârı olmuş. Her gün türbeye ziyaret ederek Ali Kâhya Efendi’ye dualar ederek ömrünü geçirmiş.
(Kaynak: İbrahim Afatoğlu, Denizli'nin Evliyaları ve Türbeleri, Sonçağ Yayınları)