Bir süreden beri Denizli’deki türbe ve yatırlarda metfun olan Horasan Erenleri diye bilinen eren, evliya, dede, baba, abdal, sultan diye anılan aziz kişiler hakkında yazılar yazıyoruz.
Bu aziz kişilerin büyük bir kısmı çocukları, çadırları ve davarları ile birlikte kadim Ata Yurdu Orta Asya Bozkırlarından yedi bin kilometre yol yürüyerek Anadolu Bozkırlarını Anavatan yapmak için gelmiş olan boy beyi ve inanç önderleridirler.
Bir tarihçimize göre de toprağı kutsallık kazandıran ve vatan haline getiren en önemli yapılar eren, evliya ve şehit türbeleridir. Bu türbeler Anadolu’nun vatan olma hususiyetinin tapu senetleridir.
Türk halkı genellikle onları Türkistan Evliyası Ahmet Yesevî’den nasip almış veya Ahmet Yesevî Okullarında eğitim görmüş Horasan Erenleri olarak tarif ederler. “Velî”, Allah dostu, “evliya” da velî kelimesinin çoğuludur ve Allah dostları anlamına gelmektedir. Bundan dolayı bu aziz kişiler “duası kabul olmuş, kerameti zahir olmuş” Allah dostlarıdırlar.
Eh İbrahim Hocam, “duası kabul olmuşu” anladık da, yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız şu günlerde “kerameti zahir olmuş” da ne demek yani” der gibi olduğunuzu duyuyorum. Evet değerli dostlar, onlar keramet ehli insanlardır. Çünkü çocukları, çadırları ve davarları ile birlikte yaya olarak yedi bin kilometre yol yürüyerek Anadolu’ya gelebilmek, keramet gerektiren bir durumdur. İki yüz yıl içerisinde birçok kez bir Bizans Devleti’nin bir Selçuklu Devleti’nin eline geçen, her an savaş halinde olunan serhat şehrinde yüzde yüz öleceğini bile bile yaşamayı göze almak keramet gerektiren bir inançtır. Denizli üzerinden Antalya’ya geçmeye çalışan II. Haçlı Seferi ordularını bir avuç Türkmen savaşçıyla, Honaz Dağı eteklerinde, Kazık Beli muhitinde darmadağın etmek, bir keramet işi olmalıdır.
Denizli vilayeti toprakları içerisinde, yüzölçümü büyüklüğüne göre pek fazla türbe ve yatır bulunmaktadır. Yaptığımız araştırmalara göre Denizli’de 102 türbe ve yine 100’e yakın yatır bulunmaktadır. İşte bu türbe ve yatırlarda metfun olan aziz kişilerin bu toprakların bize vatan edilmesinde şehit olan atalarımızın mezarlarıdır.
O şehitler ki, bizi şefkatli bir ana kucağı gibi bağrına basan bu vatan topraklarını düşmanlara çiğnetmemek, ay-yıldızlı al bayrağımızı ebediyen göklerde dalgalandırmak, toprağın altında binlece kefensiz yatanı rahatsız ettirmemek, üstünde yaşayanları da zillete ve esarete düşürmemek için, nefisleri Allah’ın verdiği her nimeti tatmadan, bedenleri ölümü tadan, sevdiği ile bir ömür boyu aynı yastığa baş koymadan, bu vatan için musalla taşına baş koyan yüce insanlardır.
“Duası kabul olmuş, kerameti zahir olmuş” bu aziz kişiler için Prof. Dr. Mehmet Kaplan (1915 – 1986) "Her Türk şehrinde, hatta kasaba ve köyünde bir veya birkaç veli yatmaktadır. Onlar ilk Hristiyan devletinin beşiği olan Türkiye'de İslâmiyet'i yerleştirmişlerdir.
Bu manevi kuvvet temsilcilerine halk büyük bir saygı duymaktadır. Onlara ait pek çok menkıbe ve keramet anlatılmaktadır. Toprağı bu nevi insanlar ve onların menkıbeleri kutsallaştırmıştır. Bundan dolayı onların tarihi ve manevi fonksiyonlarını anlayan aydın, halk gibi değilse bile kendine göre onlara değer vermelidir.
Batı medeniyeti, eski Türk velilerinin kerametlerinden çok daha akıl almaz, saçma hikâyelerden ibaret olan eski Yunan mitolojisine dayanmaktadır. 20. yüzyılın akılcı ve maddeci görüşüyle, Türkiye'yi asırlardan beri kutsallık duygusuyla yaşatan ve koruyan velileri inkâr ve ihmal edersek, pek büyük bir şeyi kaybetmiş oluruz." demektedir.
Sağlık ve esenlikler diliyorum…