Gayb Erenler Türbesi Çal ilçesi Çalçakırlar köyündedir. Çalçakırlar, bir Bektâşi köyüdür. Nüfusunun tamamı Babagan Bektâşilerden oluşmaktadır. “Atalara Saygı”, Eski Türk inançlarının da katkısıyla, genel Anadolu insanına nazaran Alevî-Bektâşî vatandaşlarımızda “Yol Büyükleri”ne türbe yapma ve türbelere saygı gösterme biraz daha fazladır. Bu sebeple Çalçakırlar köyünde beş türbe bulunmaktadır.
Bu türbelerden birisi de Gayb Erenler Türbesidir. Türbe sırt sırta bitişik şekilde iki yapıdan oluşmaktadır. Büyük türbede dört, küçük türbede de bir olmak üzere toplamda beş “Gayb Eren” mezarı bulunmaktadır. Hıdrellez ve Sultan Nevruz gibi özel günlerde, türbede İstanbul, İzmir, Manisa gibi büyük illerden misafirlerin de katıldığı hayır yemekleri verilmektedir.
Kırklar olarak da ifade edilmekte olan Gayb Erenler, Allah tarafından belli görevlerle vazifelendirilmiş Allah dostları olarak inanılmaktadır. Gayb Erenler inancına göre bir velî kişi, çok oruç ve çok namazla değil, ancak gönül zenginliği, kalp temizliği ve insanların iyiliğine çalışmakla erenlik makamına ulaşabilir. Erenlik ahlakı ve manevi şahsiyetleri gerçekte her Müslümanda bulunması gereken vasıflardır.
Eren bütün insanlara ve yaratıklara karşı iyi niyetli, kendilerine kötülük edenleri bağışlayan, ellerindekini başkalarıyla paylaşan, kaza ve kadere gönül hoşnutluğu ile boyun eğen, ihlas ve samimiyete önem veren, sevgi, şefkat ve iyi niyet gibi ahlakî erdemlerle bezenmiş kimselerdir.
“Yarattıklarımızdan hakka hidayet eden ve adaleti hak ile yerine getiren bir topluluk vardır.” (A’râf Suresi 181. Ayet) ayetine dayandırılan Gayb Erenler, peygamberlerin varisi ve naibidirler. Onlardaki farklı fıtratların daimî tezahürleri olan bu zevat-ı kirama “peygamberlere bedel vazife görenler” anlamında bedelin çoğulu olan “Abdal” denilmiştir. Gerek herkes tarafından tanınmadıkları, gerekse gizli sırlara vâkıf oldukları için kendilerine “Gayb Erenler” ismi verilmiştir.
Onlar bu âlemde bir nevi tasarruf sahibi olarak kabul edilmiştir ve zorda olanları, darda kalanları yardım ettiklerine inanılmaktadır. Muayyen günlerde ve muayyen yerlerde toplandıkları, zamanın sorunlarını görüştüklerine inanılmaktadır. Bu anlamda Hazreti Ali, Selman-ı Farisi, Ahmet Yesevî, Hacı Bektâş Velî, Ahî Evren, Boz Atlı Hızır gibi yol büyüklerinin “Kırklar Meclisi”nden olduklarına inanılmaktadır.
Buyruk adılı kitaptaki anlatıma göre: Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa, bineği Burak ile Mirac'a çıktığı gün Allah ile doksan bin kelam konuşmuş. Bunun otuz bini hakikatli sır olarak Hazreti Ali'de kalmış. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’ya Mirac'da bal, elma ve süt verilmiş. Bal aşkı, süt sevgiyi, elma ise dostluğu temsil ediyormuş. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın önüne bir arslan çıkmış.
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa gaipten bir ses duymuş: "Parmağındaki yüzüğü arslanın ağzına atması" istenmiş. Böylece Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa arslanı atlatır Allah ile görüşmüş. Miraç’tan sonra şehre dönerken yolda bir dergaha rastlamış. İçeri girmek için kapıyı çalmış. İçeridekiler: "Kimsiniz?" diye sormuşlar. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa: "Ben peygamberim, içeriye girmek istiyorum" diye cevap vermiş. İçeriden: "Peygamberliğini git ümmetine yap. Bizim aramıza peygamber sığmaz." diye cevap vermişler.
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa oradan ayrılırken yine gaipten bir ses, ayrılmamasını kapıyı tekrar çalıp yeniden farklı bir şekilde yanıtlamasını söylemiş. Bu sefer Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa: "Ben de sizden biriyim. Bir insanım. Sizi görmek istiyorum" diye seslenmiş. Bu sefer kapı açılmış ve: "Hoş geldin sefa getirdin, uğur getirdin" diye karşılamışlar.
İçeride 17'si kadın 22'si erkek olmak üzere 39 kişi varmış. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’ya yer göstermişler. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa da gösterilen yere oturmuş. Hazreti Ali de mecliste bulunuyormuş. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa tesadüfen Hazreti Ali'nin yanına oturmuş.
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa: "Size kimler denir?" diye sormuş. "Bize Kırklar denir." diye cevap vermişler. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa: "Ama burada 39 kişi saydım." diye karşılık vermiş. "Selman-ı Pak Can Parsa toplamaya gitti.” diye cevap vermişler. "Peki, sizin ulunuz, büyüğünüz, küçüğünüz kim?" diye sormuş Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa. Gelen yanıt şöyle olmuş: "Bizim küçüğümüz, büyüğümüz yoktur.
Küçüğümüz de uludur, büyüğümüz de uludur. Birimiz kırkımız, kırkımız birimizdir." demişler. Bunun üstüne Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa meclisten bunu kendisine kanıtlamalarını söylemiş. O sırada Hazreti Ali kolunu uzatmış ve gömleğini sıyırmış. İçlerinden biri "destur" diyerek bıçağın ucu ile Hazreti Ali’nin kolunu hafif kanatmış. Kolundan bir damla kan akmış. Onu, her can'ın kolundan birer damla kanın gelmesi izlemiş. Kırkıncı canın bir damla kanı da pencereden içeri gelmiş. Bu ise Selman-ı Pak'ın (Selman-ı Farisî) kanıymış. Sonra Hazreti Ali kolunu bağlamış, hepsinin kanaması durmuş.
Buyruk ilk “Kırklar Meclisi”nin veya “Gayb Erenler” meclisinin toplantısını bu şekilde anlatmıştır.