Sarayköy ilçesinin Uyanık köyü, köylülerin ifadesine göre 1570’li yıllarda, Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş olan Abdal oymağındandır ve kendilerine Abdal / Teber olarak tarif etmektedirler ve Alevi - Bektaşi geleneğinin Tozlu Ocağı’na tabi olduklarına söylemektedirler.
Köyün adı, 1950’li yıllara kadar “Abdallar Köyü” olarak bilinmektedir. Adlarından dolayı köy halkının yaşadıkları siyasi, sosyal ve kültürel zorluklar neticesinde, halkın isteği, dönemin köy muhtarı Fevzi Yılmaz’ın başvurusu üzerine, “Erenler Köyü” olma isteğine karşılık, İl İdare Heyeti tarafından, köyün adı “Uyanık Köyü” olarak değiştirilmiştir.
Anadolu’da olduğu gibi Uyanık köyündeki Abdalların göçebe hayatı yaşamaları; kazancılık, kalaycılık, demircilik, sepetçilik, elekçilik gibi işlerle meşgul olmaları, müzik ve sanatla iştigal edip, düğünlerde davul, saz, gırnata çalmaları ve esmer tenli olmalarından dolayı bunlara Romanlık (Çingenelik) bile isnat edildiği görülmektedir. Fakat Abdallar, kendilerine haklı ve doğru olarak, Türk ırkından geldikleri ve İslâm olduklarını ifade etmektedirler.
Bu ifadelerine ilâve olarak da, ulu ve aziz saydıkları “Kara Yağmur”un reisliği altındaki “Horasan Erleri” (Oğuzların Beğdili Boyu) ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ısrarla söylemektedirler. Arapça, Farsça ve Türkçe’de dinî bir zümreyi ifade eden “Abdal” kelime, Türkiye, İran, Afganistan ve Doğu Türkistan’da göçebe olarak yaşayan ve asılları Türk olan etnik zümreleri de ifade etmektedir. Yüzyıllar önce Horasan’dan İran’a, oradan da Türkiye’ye geldikleri söylenen bir Türk cemaatinin çocuklarıdır.
Köyün sosyal ve kültürel yapısı sosyologlar ve yerel kültür araştırmacısı uzmanlar için ilginç bir araştırma alanı olabilecek potansiyel barındırmaktadır. Köyde on beş kadar yatır bulunduğu söylenmektedir. Araştırmam sırasında dokuz kadarını görebildim. Hemen hemen köyün her sokağında ve her ailenin bir yatır olan ilginç bir köyümüzdür. Bunlardan en çok ziyaret edilen “Kara Musa Yatırı”dır.
Kara Musa Yatırının yanında, köy kahvesinin önünde bir ev varmış. Evin oğlu yeni evlenmiş. Yeni gelin bulaşık sularını, evin önündeki yatırın üzerine dökermiş. Yatır bundan rahatsız olmuş. Rüyalarında uyardığı halde aldırış eden olmamış. Bir gün evde yangın çıkarmış. Köy halkı, yangın yayılmasın diye yakında olan elektrik trafosundan köyün elektriğini kesmiş. Köy zifiri karanlık olmuş. O anda köyün en uyanık türbesi olan Kara Musa Türbesi’nin üzerinde, kocaman bir nur halesi oluşmuş. Bu olağanüstü hali bütün köy halkı görmüş. Rüyalarında uyarmasına rağmen üzerine bulaşık suyu dökmekten vazgeçmeyen yeni gelin ve ev halkını, Kara Musa Türbesi’nde yatan aziz kişinin cezalandırdığına yorumlamışlar.
Rivayet odur ki; Kara Musa Türbesi’nin yanındaki kahvede bir gurup köylü oturmaktadır. Söz Kara Musa Türbesi’nden açılmış. Köylülerden birisi, “Bunlar hurafe ve boş işlerdir. O binanın içerisinde derviş veya ermiş yoktur. Ben şimdi giderim, orada yattığını söylediğiniz aziz kişiye söverim ve geri gelirim” demiş ve türbeye girmiş. Beş dakika sonra üstü başı al kan içerisinde geri dönmüş.
Başka bir rivayet; Kırgız İsmail, komşusunun düğününde yeterince içki içmiş ve çakırkeyif bir haldedir. Şuursuzca hareket etmektedir. Yolu üzerinde olan türbe duvarına çişini yapmış ve evine girmiş. Eve girdiğinde üzeri al kan içerisindedir. Karısı korkuyla, “İsmail seni kim bıçakladın” diyerek feryat edince, üzerinin kanlar içerisinde olduğunu görmüş ve türbenin duvarına çiş ettiği aklına gelmiştir ve çok korkmuş.
Yine rivayet odur ki; türbenin içinde bulunduğu bahçenin sahibi Kara Musa, türbeye olan inancı zayıftır. Çok içki içermiş ve sürekli türbe duvarına çiş yapar ve pislermiş. Türbedeki Dede, Kara Musa’ya birkaç kere rüyasında, bunu yapmaması için uyarmış. Ama Kara Musa buna aldırış etmemiş. Eskiden hanay evlerin önüne, iki direk üzerine ahşaptan balkon çıkıntı (hayat) yapılır, yaz geceleri ev ahalisi orada yatarmış. Gene böyle bir yaz gecesi Kara Musa, ahşap balkonda uyumaktaymış.
Gece yarısı, deprem olur gibi balkon sarsılmaya başlamış. Ne oluyor acaba diyerek, hemen aşağıya inmiş. Yarım metre uzunluğunda boynuzları olan, dev gibi bir camız, balkon direğine dayanmış ve sırtıyla balkonu sallamakta olduğunu görmüş ve korkmuş. O anda camız dile gelmiş, “Erkek neslini alacağım ve sülaleni kurutacağım” demiş ve kaybolmuş. O günden sonra Kara Musa’nın üç oğlan çocuğu peş peşe ölmüş.
Kaynak: İbrahim Afatoğlu, Denizli Evliyaları ve Türbeleri, Selvi Yayınları, Ankara