Eski Türk Gök Tanrı inançlarına göre tabiat kültleri (inanışları), yer ve gök kültleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Yer kültlerinde dağ, tepe, taş, ağaç ve su gibi varlıklar canlı kabul edilmekte ve bunlara kutsallık yüklenmekte ve yöre halkı için dünyanın merkezi olarak görülmektedir.
Dağ ve tepelerde var olduğu düşünülen üstün güç veya ruh inancı, İslamiyet’le birlikte kimliği meçhul “eren-evliya” inancına dönüşmüştür. Velilerin halktan uzaklaşıp inzivaya çekilmek için şehri çevreleyen tepelerde yaşamayı tercih etmeleri bu inancın devamını sağlamıştır. Anadolu’nun hemen hemen her yerleşim bölgesinde bir dağ tepesinde türbe veya yatır bulmak mümkündür.
Kimliği meçhul bu türbe ve yatırların sembolik bir anlamları vardır. Çünkü genelde yerleşim yerlerinin en hâkim tepelerinde yer alan bu türbe ve yatırlar, insanlara kendi köylerinin ve kasabalarının kutsal bir koruyucusu olduğu duygusunu yaşatmakta ve bu mekânın kendilerine ait olduğu hissini vermektedirler.
Bu anlamda Denizli’nin en yüksek dağları olan Honaz Dağı’nda Çoban Dede Yatırı, Bozdağ’da Eren Dede Yatırı, Babadağ’da Eren Baba Yatırı, Çökelez Dağı’nda Ellez Dede Yatırı, Elmadağ’da Süleyman Sarı Zeybek Yatırı olduğu gibi hemen hemen her yerleşim merkezinin yakınında olan dağ ve tepelerde de bir eren ve evliya yatırı bulunmaktadır.
İşte Aydın vilayeti, Bozdoğan ilçesinin koruyucu ereni de Bozdoğan ilçesinin yaslandığı Madran Dağı’nın 1792 metre zirve noktasında bulunan Madran Baba Yatırı’dır. Madran Baba’nın kim olduğu, nereden geldiği ve hangi dönemde burada yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir.
Ancak Türklerin Anadolu’ya yayıldığı devirlerde bölgeye gelmiş bir eren, derviş veya Alevi Dedesi olduğu şeklinde yaygın bir düşünce bulunmaktadır. Bu bakımdan Aydın, Muğla, Denizli gibi şehirlerdeki Alevî yurttaşlar, özellikle de Tahtacı Türkmenlerinin ziyaret ettiği, bir eren mezarıdır.
Kutsal ziyaret zirvesinde Madran Baba Türbesi, Madran Baba’nın eşinin mezarı, Yörük mezarı, adak kesme alanı, kesilen adakların bütün olarak pişirme tandır kuyuları, kutsal Deliktaş, ziyaretçilerin kurban edebilmesi için oğlak pazarı, küçük bir bakkal dükkânı ve ziyaretçilerin kullanması için yapılmış oda ve evler bulunmaktadır.
Madran Baba’ya dair anlatılan hikâyelerden bazıları da onu rahatsız eden kişiler hakkındadır. Bunlardan birine göre bir zamanlar civarda koyunlarını otlatmakta olan bir çoban arkadaşıyla birlikte sürüsünü dinlendirmek amacıyla Madran Baba yatırının bulunduğu yere gelir. Sürüyü yatırdıktan sonra sohbet ederlerken içlerinden birisi Madran Baba hakkında ileri geri konuşmaya başlar.
Bir süre sonra uykuya dalarlar. Madran Baba hakkında kötü sözler sarf eden çoban uykusunda aksakallı, beyazlar giymiş ve elinde asası olan bir ihtiyarın kendisine doğru yaklaştığını görür. Yerinden kalkmaya fırsatı olmadan aksakallı ihtiyar, çobanın üzerine çöker ve boğazını sıkmaya başlar.
İhtiyarın Madran Baba olduğunu anlayan çoban, kötü sözlerinden dolayı pişmanlığını dile getirerek yalvarır yakarır, davranışından dolayı özür dilemeye çalışır. Kan ter içerisinde uyanan çoban ve arkadaşı derhal sürülerini kaldırarak Madran Baba’dan uzaklaşırlar ve başlarına gelen bu hikâyeyi arkadaşlarına da anlatarak Madran Baba’ya saygısızlık etmemeleri konusunda onları uyarırlar.
Madran Baba hakkında halk arasındaki bu yaygın inanışlarla birlikte bazı kişilerin başından geçen ilginç olaylar da anlatılmaktadır. Kendisinden dinlediğimize göre 1936-37 yıllarında 8-9 yaşlarında olan Hamdi Ağırbaş’ın kısa bir süreliğine babası Mustafa Ağırbaş’ın yerine Madran Baba’da gelen ziyaretçileri karşılamak üzere yalnız beklemesi gerekmiş. Geceleyin Madran Baba’nın avlusunda iken kırmızı yeşil renkler içeren bir ışık huzmesinin gökyüzünden aşağı doğru indiğinigörmüş. Ortalığı gündüz gibi aydınlatan ışık bir müddet Madran Baba üzerinde bekledikten sonra aniden Küçük Madran Dede üzerine doğru hızla gitmiş. Tepeye vardığında orayı da aynı şekilde aydınlatmış.