Asıl adının Şeyh Hüsameddin olduğu anlaşılan Mecnun Dede Türbesi, Babadağ’ın Hisar köyünde, Attuta Antik kentinin harabeleri içerisindedir. Türkiye’de mümessili kalmayan “üç Şakirt Tarikatı’nda” postnişinlik yaptığı ifade edilmektedir. Yedilerden olduğuna inanılmaktadır.
Mecnun Dede Türbesi’nde hâlen savaş baltası, gürzü, gürz askılığı, sancakları, bayrağı, alemi ve sancak direği bulunmaktadır dense de türbeye bizim ziyaretimizde sancak ve diğerlerinin çalındığı fark edilmiştir. Fakat araştırmacı yazar Şükrü Tekin Kaptan’ın “Gönül Sultanları Denizli’de Türbeler ve Yatırlar” adındaki eserinde, Mecnun Dede’nin kullandığı iki sancağı, savaş baltası, gürzü, gürz askısı, el feneri, tespihi, bayrak direği ve alemi bulunmaktadır. Türbede sergilenen sancaklardan mavi renkli olanın üzerinde dört satırlık bir yazı; kırmızı renkli sancak üzerinde de üç satırdan oluşan bir yazı bulunmaktadır, demiş ve yazının aslı ve Türkçe okunuşu şöyle vermiştir.
Mavi Sancakta:
1-Maşalllah
2-Bismillâhirrahmanirrahim
3- Elhamdü’lillâhi Rabbil âlemin
4-Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resul Allah
5-Ya Pir-i Hüsameddin Şeyh assâ fi Kuddûsi sirrihu, Sene (Hicri) 1397
Kırmızı Sancakta:
1-İnnâ fetahnâ leke fethin mübinâ
2-Nasrun min Allah ve fethin karib
3-Ve beşşir’il hayra ya Muhammed
(1-Ey Muhammed muhakkak biz sana apaçık zafer sağladık,
2- Allah katında bir yardım ve yakın bir zafer vardır,
3- Ey Muhammed hayırla müjdele)
Mecnun Dede’nin; Demirli köyündeki Değnekli Baba, Kıranyeri köyündeki Okçu Halil Baba, İncirli köydeki Hıdırellez Dede, Kumluca köyündeki Karaca Ahmet Sultan gibi Kıranyeri köyünün Kırılanyer Mevkisi’nde, Bizans savaşçıları ile Selçuklu kuvvetleri arasında, 13. yüzyılın başlarında yapılan muharebelerde şehit olan gazidervişlerden olduğu söylenmektedir. Çünkü Şükrü Tekin Kaptan’ın türbede var olduğunu söylediği sancak, alem, savaş baltası, gürz ve bayrak direğinden anlaşılacağı üzerine Mecnun Dede, sancak sahibi bir komutan olmalıdır.
Türbesi Denizli Ovası’na hakim bir konumdadır. Türbenin olduğu yerde bir tekkenin de olduğu söylenmektedir. Anlaşılıyor ki, tekkenin olduğu yer Türklerin Denizli topraklarını fetih ederken bir ribat yani ileri karakol görevi ifa etmiş olmalıdır. Fetihten sonra da tekkeye dönüştürülmüştür. Halk arasındaki anlatıma göre; girdiği savaşlarda, kendinden geçercesine kılıç salladığı ve büyük bir istekle savaştığı için kendisine “Mecnun Dede” denildiği söylenmektedir.
Alemde yazılı olan “Pir Hüsameddin Şeyh” ifadesinden, el feneri ve tespihlerden de anlaşılacağı üzere Mecnun dede’nin bir Bektâşî derviş olduğu anlaşılmaktadır ve halk arasında da Hacı Bektâş Velî dervişi olduğu ifade edilmektedir. Yani Mecnun Dede savaştan sonra da halkına tekke vasıtasıyla hizmet etmeye devam etmiştir.
Mecnun Dede’nin bazı köylülere eşkire ve rüyasında göründüğü, iyi insanlara iyi davrandığı fakat kötü niyetli bazı insanları korkuttuğu, bazı günlerde türbenin içerisinden inilti sesleri geldiği, bazı günlerde de türbenin üzerine nur indiği anlatılmaktadır. Bazı zorda kalan köy halkından insanlara yardım ettiği, hatta Hisar köyünün o uçurumlu yollarında bir yolcu otobüsü dereye yuvarlandığı, Mecnun Dede’nin yardımı sayesinde kimsenin ölmediği rivayet edilmektedir. Onun sayesinde uzun yıllardan beri Hisar köyünde ölümlü kaza olmadığı anlatılmaktadır.
Sağlık ve esenlikler diliyorum…
Pir Hüsamettin İfadesinin Bektaşilikle ne gibi bir bağ***tısı var bunu izah edermisniz lütfen ikincisi üç şakirt diye bir tarikatı islam medeniyeti içerisnde hiç işttinzmi bu ifade halk arasında galat hale gelmiş uşşaki tarikatı ifadesidir