Şu günlerde gerek memurlar, gerek işçiler ve gerekse emekliler, Temmuz ayı ile birlikte alacak oldukları zamlı maaşlarına odaklandı. Mübarek Kurban bayramı sebebiyle “kurban” bile kesemeyecek durumda olan çalışan kesim, çocuklarına bayram hediyeliği alamamanın üzüntüsü içindeler. Hele torun sahibi dedelerin kahır dolu üzüntülerini saymıyorum.
Buna mukabil İktidara yakın basın yayın organları, iki aydır kanun gereği enflasyon farkının yüzde 40 dolaylarında seyretmesi ile maaşlara yapılacak olan zammı, iktidarın “lütfu” gibi sunmaları, utanmadan (!) algı operasyonlarına girmeleri artık insanlarda tiksinti uyandırdı. “İsmi lazım değil” bu gazeteler, ekonomi sayfalarının iç kısımlarına, birinci sayfalarının sürmanşet kısmına iki aydır her gün, ama her gün aynı manşetleri atmaktan bıkmadılar, insanlarımız ise tiksinti duymaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaş toplantısında sohbet döndü dolaştı siyaset ve ekonomik buhrana dayandı kaldı. Arkadaşlar, “bağımsız ekonomistlere göre yüzde 163, TÜİK’e göre bile yüzde 73 olan enflasyon karşısında yüzde 40 zam yapılsa ne olacak? Ağustos ayı ile birlikte eriyip gidecek. Çünkü enflasyon kağıt üzerinde eritiliyor ama, çarşı Pazar yanıyor. Yaz aylarında meyve ve sebzelerin fiyatları düşecek diye beklenirken, hiçbirisinin fiyatı 10 liradan aşağı düşmedi. Pahalılık böyle giderse, verilecek olan üç kuruş zam da işimize yaramaz” diyorlardı.
Onlara “Arkadaşlar neden bu kadar karamsarsınız? Yüzde 40 enflasyon farkı, yüzde 40’de Ekonomi Bakanı Nurettin Nebati verecek. Daha ne istiyorsunuz?” dedim. Önce herkes birbirine baktı, sonra bana baktılar. “Ne demek bu? Yüzde 40 zam nereden çıktı?” diye sordular.
“EE, Bakan söylemedi mi emeklilerin ve memurların maaşlarına yüzde 40 zam yapacağız, diye” dedim. Bir kahkaha koptu. “Keşke öyle olsa. Bu gözleri gülün adam kanun gereği verilen enflasyon farklarını bile kendi lütufları gibi lanse ediyor. Ellerinden gelse ödenek yok diyecekler” dediler. Bu şaka yönlü de olsa, bir nebze gülmemize vesilen olan olayın gerçekleri, ne yazık ki tiksinti duyduğumuz uçuk, marjinal iktidar yanlısı gazetelerin manşetlerine benziyordu. Ki, o yandaş medya zaten “zam” olayını “iktidarın lütufu” imiş gibi bakanın ağzından da sekiz sütuna manşet verdiler. Utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan yapıyorlar hem de.
Her şeyden önce şunun bilinmesi gerekir ki; Türkiye Cumhuriyeti kanunları ile belirlenmiş enflasyon farkı ve her yıl yapılan görüşmeler sonucundaki yapılan maaş artışı, iktidarın bana lütfu değildir. Ulufesi ise hiç değildir. Ekonomi bakanı başta olmak üzere, iktidarın hiçbir üyesi bu konuda “biz verdik” diyemez. Dememeli. Kazanılmış hakların müjde olarak söylenmesi bile laf-ı güzaftır. Kıymeti harbiyesi yoktur. Belki birilerinin göğsünü kabartırsınız ama, milyonların da ahını alırsınız.
Bugüne kadar çalışan kesime ve emeklilere kanunlar çerçevesi haricinde bir nebze olsun iyileştirme yapmak iktidara nasip olmamıştır.“Seçimlerde oylarım gitmesin” diye CHP’nin dillendirmesi ile bayram ikramiyelerini veren iktidar, ne hikmetse dar gelirli kesime verilen zamları, kendi ulüfesi gibi lanse etmesi doğru değildir.
İktidar, artık çalışan kesimden oy istiyorsa; “müjdeli” haberleri kazanılmış haklar üzerinden değil, “EYT, 3600 ve sağlık çalışanlarının özlük haklarını iyileştirerek, kadın haklarını, hak, hukuk ve adalet” konusunda kanunları çıkararak, gerçekçi adımlar atarak göstermelidir. Başbakan olduğunda bütün kesimleri sevindiren Rahmetli, Merhum Prof. Necmettin Erbakan’ın kemiklerini sızlatmayın.
Benden söylemesi…
Esen kalın.
Saygılarımla..