Son yıllarda Irak, Libya, Sudan, Bahreyn, Suriye ve Mısır olaylarına bakıyorum da, yüreğim kan ağlıyor. Osmanlı devleti bünyesinde 600 yıl adalet ve sükun içersinde yaşayan, minarelerinden ezan sesi, çarşılarından cıvıl cıvıl insan seslerinin eksik olmadığı Müslüman halkların coğrafyasında şu sıralarda kan gövdeyi götürüyor.
Sunni olanlar Şiileri, Şiiler Arapları, Kürtler Türkmenleri boğazlıyor. Üstelik bunu yaparken de “Allah-u Ekber” diyerek tekbir getiriyor. Yani, Allah adına yaptığını ima ediyor. Yaktığı, işkence ettiği, öldürdüğü kim? Din kardeşi..
Diğer yandan; -dini yönden- kokuşmuş, çökmüş dediğimiz Avrupa ve batı ülkeleri hiç olmadıkları kadar barış ve sevgi içersinde yaşıyor. İnsanlar bir olmuş, ekonomik kriz yüzünden kenetlenmişler. Ama birbirlerini boğazlamıyorlar, birbirlerinin hanelerine tecavüz etmiyorlar. Kan akıtmıyorlar. Oralara kan tacirliğini götüren de Allah adına cihat yaptığını ima eden (sözde Müslüman geçinen) IŞİD militanları…
Bir yandan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da PKK illetinin sergilediği tutum sürüyor; Ankara, İstanbul gibi metropollerde ardı ardına bombalar patlıyor, masum insanlar canlarını kaybediyor. Askerimiz, polisimiz şehit oluyor, siyasilerimiz hala kınamakla, sudan ucuz bahaneler üreterek günü kurtarmaya çabalıyor.
Bu ne yaman çelişki, ne yaman hazin bir olaydır.
Oysa, Allah Kur’an’da dünya hayatı için öylesine yol gösterici ayetler göndermiş ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) aracılığı ile öylesine güzel bir sosyal yaşamı bize vaat etmiş ki, insanlar başkalarına örnek olmuşlar. Kalplere hükmederek hayatlarını değiştirmişler.
Fetihten önce İstanbul’daki papazlar, kendi dindaşlarının zalimliklerinden bıktıkları için “Burada Katolik çizmesi görmektense, Osmanlı sarığı görmeye razıyız” diyebilmiştir.
İşte böylesine bir ortamdan günümüze kadar gelinen noktada, aynı coğrafyadaki insanların birbirlerini boğazlamalarına anlam veremiyorum.
Hanefi mezhebi ile Şafii mezhebi arasında İslam’ın yaşanmasına yönelik küçük detaylar haricinde herhangi bir ayrıcalık yoktur. Dört hak mezhep birbirlerini tamamlarcasına İslam’ın bütünlüğüne yönelik insanları yönlendirmektedir.
Osmanlı Devleti de bunu bildiğinden 4 hak mezhebin istikametinde insanları serbest bırakmış, hatta Müslümanların arasında Hristiyanların gönül rahatlığı içersinde yaşamalarına müsaade etmiştir. Amaç Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Hal böyle olunca, Dünya üzerinde refah ve huzur içinde yaşaması gerekenler Müslümanlar olmalıydı. Ama değil…
Bir milyarı aşan İslam dünyasının “dünyevilik” çatışmaları, iş başındaki sözde Müslüman yöneticilerinin birbirlerini tutmaları yerine, ağababa olarak ABD ve diğer güçlü ülkelerin mandacılığını benimsemeleri yüzünden İslam alemi böylesine çatışmalar içersinde.
“Mısır kan ağlıyor” diye, onlara destek çıkarak, gıyabında cenaze namazı kılanlar; ABD askerleri tarafından Irak işgali sırasında 1.5 milyon müslümanın ölmesine neden olmalarını, kadınların kızların ırzına tasallut etmelerini unuturlarsa, Kuzey Irak topraklarında Peşmergeler tarafından, Suriye de ise Ruslar tarafından katledilen Türkmenler için aynı acıyı duymuyorlarsa, IŞİD teröristlerinin Suriye ve Irak topraklarında “İslam” adına yaptığı katliamları kınamıyor ve bir şey yapılmıyorsa, Myanbar’da diri diri yakılan Müslümanlar için toplantılar düzenlenmiyorsa, Çin tarafından esaret altında tutulan ve her gün ölümlerin yaşandığı Doğu Türkistan için ağıtlar yakılmıyorsa kimse “Ben Müslümanım” diye ahkam kesmesin!
Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan’ın 30 bin kişilik ordusu ile 200 bin kişilik Haçlı ordusunu Malazgirt ovasında yenmesinin hikmetini bilmeyenler, elbette kendi aralarında birlik beraberlik kuramazlar.
İngiltere Başbakanı Çörcil, Kurtuluş savaşının ardından avam kamarasında rapor verirken “Türklerin elinden Kur’an-ı almadıkça onları yenemeyiz” sözünün altında yatan “Türkiye Cumhuriyeti’nin “Hasta denilen Osmanlı Devleti’nin küllerinden bir avuç Anadolu insanı ile Atatürk’ün önderliğinde” iman gücü ile kurulmasının” hikmetini de anlayamazlar ve başkalarına köle olurlar.
Bir avuç inanmış kalp taşıyan Müslümanların, ceset yığını orduları dize getirmesindeki hikmeti batı ve Avrupalı çok iyi anlamış ki, İslam coğrafyasını durmadan karıştırıyorlar. Bir Müslüman yönetici de, bunun farkına vararak “Durun. Birlik olalım. Allah bunu istiyor, Hz. Peygamber bunu anlattı” demiyor ve işte bugünleri yaşıyoruz.
Yüreğim kan ağlıyor. Sizlerin de yüreklerinizin kan ağladığını biliyorum. Bundan dolayıdır ki, biraz düşünmenizi istiyorum.
İslamiyeti çıkarları uğruna kullanan, Dindarmış gibi gözükerek insanları kandırarak, İslamiyeti çarpıtarak yaşayan ve yaşatan, başkalarına yaranmak için namazda saf tutan, Cemaat rükuda iken kıyamda durarak resim çektiren idarecileri biraz idrak etmeye çalışın.
Allah sonumuzu hayır etsin…