İslam dini cihanşümul, bütün insanlığı kapsayan, akıl süzgecinden geçirtilen, akıl ve mantık ile ters düşmeyen, zorlamanın ve hoyratlığın olmadığı son dindir.
Hz. Peygamber’(s.a.v.)in son peygamber olarak müjdelediği İslam dini ne yazık ki son yıllarda öylesine kullanılmaya, öylesine hor görülmeye başlandı ki; eskiden tarikatların ve cemaatlerin “sattıkları” din, bugün siyaset adı altında din bezirganlarının “oyuncağı” olmuş durumda.
Meğer ne kadar “laik” düşmanı, Müslümanlığı seven(!) aydınımız, gencimiz, hatta ve hatta “şeriat” isteyen din görevlimiz varmış ki, biz bunlardan haberdar değilmişiz. Üstelik, bunlar Türkiye’yi “darul harp” ilan ederek, -dini açıdan- bilgisiz insanlarımızın saf ve iyi niyetlerini kullanarak Cumhuriyete ve onun değerlerine saldırmayı –zevkle- ilke edinmişler.
Halbuki, Hz. Peygamber’(s.a.v.)in önemli işlerinde Ashab ile meşveret yaptığını, aldığı kararlarda onlarında söz hakkı olduğunu biliyorlar. Hz. Peygamber’(s.a.v.)in sosyal devlet ve bugünkü anlamda Cumhuriyet rejimini anımsatan idaresi ile insanları “korkutmadan, zorlamadan” islama nasıl ısındırdığını, yönettiğini İslam alimleri biliyorlar.
“Şeriat’ın” Allah yolunu olduğunu hatırlatmıyorlar, üstelik radikal dincilerin “Şeriat” konusunu korkutucu bir anlam içersinde insanlara sunarak, ayrı anlamlar yüklemeleri yüzünden, insanlarımız şeriat kelimesinden ürküyorlar. Din adamlarımız, alimlerimiz 100 yıllık Cumhuriyet rejimi içersinde –özellikle AKP iktidara geldikten sonra- dini bütün yönleri ve kurumları ile istismar ederek, bu kez daha da ileri giderek insanlara korku salmaları yüzünden, gençlerimiz “dindar-kindar” yetişmekte, islamı fanatiklik kabul edenlerin seslerini yükseltmeleri ile “ din bezirganlar”ının ekmeklerine yağ sürdüklerinin farkında bile değiller.
İşte son yıllarda böylesine ikilem içersinde yaşayan insanlarımız, camilerimizde “ortamı fırsat” bilerek cemiyetin problemlerine, sosyal olaylara yönelik ahlaki ve dini öğretiler vermesi gereken Müftü, İmam ve vaizlerin aşırılık içersinde “dini ahkam” kesmeleri, insanlarımızın da tepkisini çekmektedir.
Mübarek Ramazan ayının ilk Cuma gününde Denizli camilerinde ortak verilen bir hutbede, isminin önünde “Prof. “Dr.” gibi geniş opoletleri olan bir din adamının “Türkiye’nin tek kurtuluşu Şeriattır” mealindeki vaazı büyük tepki çekmişti.
Cuma hutbelerinden “Allah katında son din İslam’dır” ibaresini kaldıran zihniyetin, bilim apoletli din simsarlarına mikrofon teslim etmesi manidardır.
Konu hakkında şikayetçi olan bir vatandaşımız, Denizli Valiliği kanalı ile Denizli Müftülüğü’ne yazdığı dilekçesinde; “19-6.2015 tarihinde Cuma vaazında insanları kutuplara bölecek Şeriatı öven, Türkiye’yi tek kurtuluş yolunun şeriat olduğunu belirten vaizden şikayetçi olmak istiyorum.
Ramazan ayı içersinde bulunduğumuz şu günlerde insanları sevmeyi, saymayı, temizliği, dostluğu anlatacak , dinimizi sevdirecek vaazlar yerine; neden nefret il müftülüğümüzün de izniyle ön plana çıkarılmak isteniyor? Bu kişi ve kişilerin kimlerin şakşakçısı veya nereden nema alıyorlar. Bu konuda cevabınızı bekliyorum” diyerek, adı geçen kişiden şikayetçi olmasına rağmen, bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadığı gibi, sadece şikayetçi vatandaşa vaizin ismini bildiren bir yazı yazılıyor. Yani, adet yerini bulsun kabilinden. Üstelik, şikayetçi kişi birkaç kişi tarafından da telefon aracılığı ile tehdid ediliyor.
Şimdi birileri bana söyler mi?
Sen; Şeriatın –gerçek manada- ne olduğunu vatandaşa öğretmemişken, İslam dininin hoşgörü dini olduğunu okullarında ve camilerindeki vaazlarında sürekli işlememişken, IŞID gibi radikal dinciler, normal Müslümanların kafalarını sudan bahanelerle keserken, Türkiye içersindeki radikal dinciler eylemlere hazırlanıp, -aldıkları güçle- güzel ülkemizi kana bulama tehdidleri yaparken, hutbelerde siyaset yaparak bir partiye övgüler düzer, diğerlerini yerersen; camilerin ortak Cuma vaazlarında “Şerit isteriz” naraları atarsanız, vatandaş elbette tepki gösterir.
Sen, hırsızlığın, yolsuzluğun haram olduğunu anlatamıyorsan, Devlet malından çalanları deşifre edemiyorsan, yolsuzluğu zekat kabul edenlere cevap veremiyorsan; devlet malından çalınan paralarla İmam Hatip yapılamayacağını söyleyemiyorsan; halkın ibadet ettiği mekanlar olan camilerde şeriatı anlatamazsın, zira anlattıklarının inandırıcılığı olmaz.
Bu yüzden Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun alt birimleri müftüler ellerini vicdanlarına koyarak hareket etmeli, bu dünyanın bir de öbür yanı olduğunu bilerek, Huzur-u Mahşerde Allah’ı ve aldattığın insanlara nasıl hesap vereceğini bilerek görev yapmalıdır.
Bu vesile ila “Allah insanlarımızı ıslah etsin” diyorum.