Covid-19 Virüsünün dünyayı sarması ile birlikte Türkiye’nin de nasibini alması, ardından iktidar tarafından “virüsün yenilmesi için” ortaya konulan ve uygulanmaya başlanılan önleyici tedbirlerin getirdiği Pandemi süreci ne yazık ki ülkemizi ekonomik sıkıntıların içerisine sürükledi.
Uygulanan tedbirlerin getirdiği sorunlar o kadar büyüdü ki, bütün kesimler sanki birbirlerini suçlar hale geldiler.
Kimisi hükümetin kendilerine yardım etmediğini, kimileri birikimlerini bile bitirdiklerini, kimileri de aldıkları krediler yüzünden açmazın içine girerek işyerlerini kapatmak zorunda kaldıklarını belirterek, “açız, bittik” nidaları ile durumlarını ortaya koydular.
Bu arada doların rayından çıkması ile, özellikle temel ihtiyaç maddelerinde ve özellikle gıda maddelerinden büyük yükseliş, diğer adıyla ardı ardına gelen zamlar özellikle çalışan kesimleri cendere gibi sıktı. Dolar ile birlikte durumdan kendilerine “vazife” çıkaranlar, zam ile yatıp, zam ile kalkar oldular. Haklı olarak vatandaş, bu zamların ardında spekülasyon yapanların araştırılması gerektiğini ifade etmeye başladılar.
Öyle ya, “dolar yükseldi” diye zam yapanlar, doların düşmesi ile indirime gitmedikleri gibi, “Yüksek dolar ile aldığımız mamülleri piyasaya yeni verdik” deme cüretini gösterdiler. Ama hiçbir kimse, “Dolar yükselmeden önceki stoklarınızı ne yaptınız?” deme cesaretini gösteremedi.
Ardından elektrik, Doğalgaz başta olmak üzere vergi ve diğer kalemlerde iktidar tarafından yapılan zamlar ekonomik kriz ve pandemi ile boğuşan –özellikle- esnaf ve sanatkarlarımız başta olmak üzere sanayinin bel kemiğini teşkil eden kurumların tek teker güç duruma düşmesine, hatta bazılarının konkordato ilan etmelerine, kimilerinin ise iflas etmesin vesile sebep oldu.
İlimizde aralarında 40 yıllık bazı işletmeler, (Restaurantlar, lokantalar hatta ve hatta düğün salonları bile) kepenk indirmeye başladılar. Çünkü işletmeleri kapalı olduğundan gelirlerinin olmayışı, ama vergilerinin ve kira, elektrik, doğal gaz giderlerinin olması yüzünden; daha fazla açılmamak için işyerlerine kilit vurdular.
Bazı lokanta ve Restorantlar yaklaşık 6 aydır paket servisi yapmalarına rağmen dayanamadılar. Ve şimdi ötelenen kredi ödemelerinin geldiğinde “nasıl ödeyeceklerini” kara kara düşünmeye başladılar. 50 bin liralık kredisinin 8 ay sonra 75 bin lira olarak ödeyeceğini belirten bir esnafımız, “Şimdi ödeyemiyorum. Birikimim de gitti. 8 ay sonra nasıl ödeyeceğim bilmiyorum” diyerek, geleceğini karanlık olarak gördüğünü, “bugün işleri açılsa bile işletmelerin en az iki yıl belini doğrultamayacak şekilde olduğunu” belirtiyor. Yani herkes karamsar bir hava içerisinde geleceğinden umutsuz bekleyiş içine girmiş durumda.
Durum ne olursa olsun, bu karamsar tablonun bütün hızıyla sürmesine rağmen, insanların bu denli “kaderine razı” olmuşçasına suskunluğu, bezginliği beni üzüyor. Çalışan kesimlerin ve evde tıkılı kalan 65 yaş üzerinin ve emeklinin durumunu burada yazmama gerek yok. Onların durumu çok daha vahim, çok dana üzücü durumda.
Son bir aydır televizyonlarda ve yazılı, görsel basın organlarında “çöplerden yiyecek arayan” insanların haberlerini yıllar sonra görmek, okumak ve duymak 21. Yüzyılın Türkiye’sinde beni derinden yaraladı.
Ancak kadirşinaz halkımıza inancım ve güvencim tam. Bu badireyi de atlatacağız. Bu buhran dolu günlerde elbet bir gün son bulacak. Ve “fırsatı ganimet bilerek” bu zorlu günlerde halkımızın acılarına ortak olmayarak, “yangına körükle gitmek” misali değerlendirenleri de yüce Mevla’ya havale ediyorum. “Herkesin bir planı varsa, Allah’ın da bir planı vardır” diyor ve halkımıza derin sabırlar diliyorum.
Esen kalın..