Son bir yıldır, son 35 yılın en büyük enflasyon ve ekonomik krizi ile karşı karşıyayız. Ve iktidar hiçbir zaman yapılan zamları, ekonomik krizi ve halkımızın verdiği yaşam mücadelesi konusunda sorumlu olduğunu kabul etmeyerek, bütün gelişmeleri “diş güçler” ve içerideki büyük AVM’lere yükleyip geçti.
Oysa iyi işlerin ve güzellikler kabul eden, kendilerinin yaptıklarını belirterek kamuoyu oluşturan iktidar, ne yazık ki ülkemizin içinde bulunduğu sorunların kendilerinin yaptığı yanlışlar yüzünden olduğunu bir türlü kabullenmiyor. Bu konuda eleştiri yapanları da “Hain”lik başta olmak üzere her türlü kötü yaftalama ile suçlu kabul ediyor.
Siz hiç, son bir yıldır yaşanan ekonomik sıkıntılar ve sorunlar üzerine iktidar partisinin milletvekillerinin veya yerel yetkililerinin sahaya çıkarak açıklama yaptıklarını duydunuz mu? Ya da halkın dertlerini dinlediklerini işittiniz mi? Eskiden çarşaf çarşaf basın açıklaması yapanlar, nedense son yıllarda hep susuyorlar. Sahada zaten görülmüyorlar.
Dövizin artması, Dolar ve Euro’nun yükselmesinin durdurulamaması bugünkü ekonomik şartların ortaya çıkmasına vesile oldu. ÖTV, KDV indirimleri zamları bir hafta kadar durduruyor ama,girdi fiyatlarındaki artışlar hem ulaşım sektöründe, hem de imalat maliyetlerinin artması sebebiyle olduğu yerden devam ediyor. Üstelik, her gün değişen fiyatlar karşısında Türk lirasının değer kaybı ile katmerleşiyor.
Tarım girdileri, artık tarım yapılacak durumu çok gerilerde bıraktı. Gübre ve tohumluklardaki artış, devlet yardımının cüzi olması çiftçilerimizi endişeye sevk ediyor. Eskiden tarlasından kaldırdığı ürünü ile oğlunu, kızını evlendiren, borçlarını ödeyen ve kışa hazırlıklı giren çiftçilerimiz şimdilerde traktörlerini icralardan saklamaya çabalıyor. Çaresiz olanlar da, gübresiz ekim yapıyorlar.
Mübarek Ramazan ayına sayılı günler kala, şu günlerde pek çok iş adamının eskisi gibi gıda yardımı konusunda koli hazırlamadıklarını gördüm. Eskiden 40 ile 70 Tl. arasında değişen gıda yardım kolilerinin bu yıl en küçük olanının bile 120 tl. olması hayırsever insanlarımızın da yardımlarını engelliyor. Eskiden neredeyse bin kişiye kolilerle gıda yardımı yapanlar, şimdiler de bu sayıyı yüzlere çekmiş durumda.
O’nu da senelerde yardım ettiği ailelerin hangilerini seçeceklerini bile bilmiyorlar. Çünkü bin kişi arasından yüz kişiyi seçmek, diğerlerini rencide edecek sorunları getiriyor. Kısaca, alan da, veren de bu şartlarda mağdur olacak gibi gözüküyor.
Son yirmi yıldır üretim değil, tüketim toplumu haline getirilen Türki halkı; ne yazık ki gıda krizi ortaya çıkınca durumun vahametini anladı. Lakin bütün tedbirler günü birlik olup, ileriye dönük tedbirler olmayınca karamsarlığa girmeye başladı. Şeker fabrikalarının önemini bilen Atatürk, fabrikaların kurulması için mücadele verirken, son yirmi yıldır şeker fabrikalarının durumu ortadadır. Özelleştirme meselesi ile artık üretim yapan sektörümüz kalmadı.
Durum ne olursa olsun; sosyal bir devlet olan Türkiye Cumhuriyet Devleti bir yandan tarım ve imalat sektöründeki girdiler düşürmek zorundadır. Bunun da yolu; tarımın desteklenmesi, girdilerin düşürülmesi, akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi, zarar etmeyen kuruluşların elde kalmasıdır. Yani toplumun topyekün üretime geçmesi elzemdir.
Bunu yapmadığım sürece; bir zamanlar kendi kendisine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin sonrasında çok daha kötü krizler ile karşı karşıya kalacaktır.
Saygılar sunuyorum.
Esen kalın…