Bir önceki yazım da Mehmet Yüksel hakkında yazdığım için –bazı- MHP’liler, bana demediğini bırakmadılar. Hatta bazıları işi tehdit noktasına kadar getirdiler. Kimileri yazıyı kaldır, kimileri ince ince bana ayar vermeye kalktılar.
İyi yada kötü; yazımı okuma zahmetinde bulunan, eleştiren tüm ülküdaşlarıma, okuyucularıma sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Kendi aralarında “onun, bunun adamı” olmaktan öteye geçemeyen bu – bazı sözde- MHP’liler –akıllarınca- beni sevip saydıklarını, MHP camiası içersinde “azıcık yerimin olduğuna” falan filan, dem vurdular. Ben MHP camiası içinde olsam ne olur, olmasam ne olur. Önemli olan Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından bize öğretilen “ülkücü Dava” meselesidir. Dava adamlığı ayrı, siyasi adamlık ayrıdır. Ben siyasi değilim. Ülkücüyüm, MHP’li değilim. Bu düşüncemi her yerde söyledim. Bugüne kadar hiçbir kimse benim ağzımdan “MHP’liyim” sözünü duymamıştır. Bundan sonra da duymayacaklar. (Başka partiye oy vermedim. Vermem. Ama o mesele benimle Allah arasında)
Benim ne demek istediğimi, Ülkücü davaya hakaret etmediğimi; Denizli’nin ülkücü duayen isimlerinden Roşirevan Çekiç ve arkadaşlarının Bugün Meydan Gazetesi’nde yayınlanan röportajı ile anlamışlardır. Ve bu konuda bana soru soranlar, isim açıklamamı isteyenler; Roşirevan Çekiç’e giderek bütün gerçekleri çıplaklığı ile öğrenebilirler. Zira, bazı gerçekler her yerde söylenmez. Kol kırılır, yen içinde kalır.
Beyler; milletvekili Emin Haluk Ayhan ile yaşadığım tatsız olay sırasında neredeydiniz? MHP Genel Merkezi yaşadığım bu olaydan dolayı gerçeği benden öğrenip, “geçmiş olsun” derken, bugün beni tehdide varan söylemleri ile eleştirenler neredeydiniz?
Sonra, destek verdiğim, sevdiğim il Başkanı Yasin Öztürk’e haddini bildirmek gibi düşüncemin olmadığını; yazının içindeki kelime oyunlarından çıkaramıyorsanız, bir şey diyemem.
Kaldı ki; ben bir gazeteciyim. Yanlışları ahrette mi yazacağız? Doğruları yazdığım zamanlarda da aynı tepkileri sizlerden beklerdim.
Geçtiğimiz gün, bir arkadaş toplantısında sohbet ederken; il yönetiminde bulunan bir arkadaşımız “Bıktım şu Truva atlarından” dedi. Merak ettim sordum; neler oluyor diye…
Öylesine dolmuş, öylesine bıkmış ki; dokunsanız barut fıçısı gibi patlayacak.
“Biz bir şeyler yapalım diye çabalıyoruz. Bir bakıyorsunuz, dün yanınızda olmayanlar seçim zamanı peydah olmuş, senin önüne geçiyor. Yaptıkları ile partiye zarar veriyorlar. Çıkarlarını başka yerlerde bulamadıklarından dolayı MHP’ye gelip, Ülkücüyüz diyerek, partinin tabanına zarar veriyorlar. Bu Truva atları partimizden ellerini çeksinler, yakamızdan düşsünler. Eğer Truva atları umursanmaz, ayıklanmaz ise ve böyle giderse MHP hiçbir yere varamaz” dedi.
O anda, daha önceki yazılarımda 101 Türk büyüğü olarak lanse ettiğim, kendisini bilen bu insanları ben yazmıştım. Ne yazık ki, il yönetim kurulu üyesi bu arkadaşımızın söylemleri, benim yıllardır bağırdığım, uğruna dayak yemeye kadar varan hakaretler haklılığımı ortaya çıkarmıştır.
Seçim atmosferinin son günlerini yaşadığımız şu günlerde, MHP bünyesinde garip şeyler olmaya başladı. MHP bünyesinde derken; parti içini kastetmiyorum. Seçim arenasına çıkan vekil adaylarının ve onların destekçileri olarak çalışanların yaptıklarından bahsediyorum.
İddia edilir ki; MHP 1. Sıra adayı basın mensubuna saldırır; her şartta partisini destekleyen, başka partilere oy vermeyen gerçek ülkücü seçmene posa dediği söylenir.
2. Sıra adayı iktidar partisinin üyesi olarak MHP bünyesinde il genel meclisi üyeliği, hatta meclis gurup başkanvekilliği yapıyor diye yazılır, çizilir.
Bu iki sevgili ve saygıdeğer adayımızı MHP’nin ön saflarına taşıyan dönemin il başkanı ise muhalefet vekil adayı ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin toplantısına katıldığı resimlerde ortaya çıkar.
Üstelik, “Bizden kim gitmiş diye kontrol ettim” diye de; “yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali” suçunu örtbas etmek istercesine sosyal medya ağındaki tepkileri görünce açıklama yaptığı belirtilir.
İl Başkanı Yasin Öztürk, önceki bir açıklamasında ne güzel demişti,”Buna kargalar bile güler” diye…
Saygıdeğer Arkadaşlar;
MHP herkesin bildiği gibi; tabanın sesine kulak vermese de iktidara oynayan, iktidar olmak için çaba harcayan bir parti. Öyle, diğer siyasi partiler gibi; “az olsun, bizim olsun” zihniyetinde bir parti değil. Bütün kurmayları ile iktidara hazır. 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını bekliyor.
Durum böyle olunca da; partinin önde gelenleri başka siyasi partilerin toplantılarında boy göstermeye başlarsa nasıl anlaşılır? Elbette meraklarını anlıyoruz, “diğer siyasi partiler ne yapıyor, nasıl çalışıyor” diye yerinde görmek çok önemli. Ancak bu tür bir çalışmalar için önde gelenler, muhalefet partilerinin toplantılarına fazlaca tanınmayan insanları gönderir. Buna bir nevi muhbirlik denir.
Kendileri giderse, çeşitli dedikodular ortaya çıkar ki, bu parti içersinde sıkıntılara sebep olur. Eski il başkanının da işte böylesine boş bulunarak AKP’nin toplantısına gitmesi, hem de bakanı ön sıralarda dinlemesi sizce hoş olmuş mudur?
Bir yazı ile beni tehdit edenler, yerden yere vuranlar!
Kulis arkalarında, “partimizin ilk sıralarını bizde beğenmiyoruz” diyenler; nerdesiniz?
Ha.. Sakın ola ki, bu yazımda da “eski il başkanı Feridun Ünal’a vurmuşsunuz” demeyin. Kimseye vurmuyorum, kimseyi kötülemiyorum. Sadece “Ülkücü” olarak, -sizlerin beni eleştirdiğiniz gibi- hakkım olan eleştiriyi yapıyorum.
Ancak; MHP camiasının uç beyi olmuş bir insanın, muhalefet partisinin adayının toplantısına gitmesi hoş karşılanıyor da, benim yazdığım neden hoş karşılanmıyor.? Çok merak ediyorum.
Kaldi ki, benim “gazeteci” kimliğim var.
Yorum sizlerindir. Saygılar sunuyorum.