Ayasofya Cami’nin ibadete açılmasından bu yana, burada görevlendirilen insanlar her zeminde Atatürk’e hakaret etmeyi düstur haline getirdiler. Hakareti, dolaylı küfürü eden, hakkında hiçbir işlem yapılmadan görevini başkasına devir etti. Böylece, kurtulduklarını veya yaptıkları hakaretin unutulacağını sanarak, köşelerine çekildiler. Ama Devlet Aklı ve tarih hiçbir şeyi unutmaz, zamanını bekler.
Kendisini “köle” olmaktan kurtaran, özgürce bir yaşam süreceği vatan bırakan değerli bir devlet adamını elbette insanlar sevmek zorunda değildir. Ancak, yaptıklarından dolayı ona “saygı duymak” zorundadır. O’nun kurtardığı vatan toprağı üzerinde, Dünya milletlerinin kıskandığı bir Cumhuriyet Devleti kuran Atatürk ve silah arkadaşlarını bu denli yermek, kötülemek kimseye bir şey kazandırmaz. Hakaret edenlerin “daha dindar” olduğunu da göstermez. Zira Müslümanların geleneğinde “vefat edenlerin arkasından kötü konuşmak” yoktur. Olmadığı gibi, “gıybet etmek” büyük günahlardandır.
Neyse…
Bu hakaretlerin ardından “acaba bir hükümet yetkilisi açıklama yapacak mı? Kınayacak mı?” diye merakla beklerken, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurul Uzmanı Bünyamin Okumuş “hakaretler canına tak etmiş olacak ki “, zehir zemberek bir açıklama yaptı. Atatürk ve silah arkadaşlarına sahip çıkarak Türk Milleti’nin hislerine tercüman oldu.
Sözcü Gazetesi’nin haberine göre; Din İşleri Yüksek Kurul Uzmanı Bünyamin Okumuş, "Atatürk olmasa kulağınıza ezan bile okunamazdı. Atatürk'e tahammülsüzlük Türkiye'ye tahammülsüzlüktür" diye başladığı açıklamasında, “Atatürk'ü anlamaktan aciz, gafil ve hainleri kınıyorum. Burası, Atatürk'ün kurduğu bir kurumdur. Atatürk Diyanet'i, dinle ilgili doğru bilgiyi halka anlatsın diye kurmuş. Atatürk'e rahmet okumak vefa borcumuzdur, bu borcu ödemek de birinci vazifemizdir. Atatürk ölmez bir eser bırakmıştır.
Atatürk olmasa kulağınıza ezan mı okunurdu, yoksa bir kilisede vaftiz mi olurdunuz? Atatürk'ün hatıralarına ve heykellerine saldıran zavallılar, sizin yel değirmenlerine savaş açan Donkişot'tan ne farkınız var?. Ona laf yok, baş giderse börk gider. Allah muhafaza, bir daha da geri gelmez. Atatürk'e tahammülsüzlük Türkiye'ye tahammülsüzlüktür. Atatürk alerjisinin gerekçesini nasıl okumalıyız?
Gizli FETÖ'cü olup olmadıkları mutlaka incelenmelidir. Vaazları ile milli birliğimizi yaralamaya hiç kimse cüret etmemelidir. Atatürk'e dil uzatanlar daha iyi Müslüman olduklarını mı sanıyorlar? Ey kendini bilmez akılsızlar, Atatürk’ümüzden ne istiyorsunuz? O tarih sahnesine çıkmasaydı, Türklüğün kıvancı, İslam'ın bekçisi olmasaydı, doğdunuz zaman kulağınıza ezan mı okunur yoksa bir kilisede vaftiz mi olurdunuz?" sözlerine yer verdi.
Bu husus ta Neyzen Tevfik tarafından zamanında verilen “meşhur” şiiri de biliyorsunuz. Burada yazmama gerek yok.
Ancak, bu devletin ekmeğini yiyen, verdiği imkanlarla semizlenen bu insanların, toplulukları görünce “höykürmeleri”, salyalarını akıtarak Atatürk ve silah arkadaşlarına saldırmalarının manasını bir türlü anlamıyorum.
Tarihin tozlu sayfalarında kurulan Müslüman Türk Devletleri, tebası olan Hristiyan ve diğer gayri Müslimlere bile “adalet ve hürriyet” içerisinde muamele ederken, Hasan Sabbah zihniyetindeki insanlarla hep mücadele edilmiştir. Siyasal İslamcıların, o günkü insanların bugünkü uzantıları, ne yazık ki kendilerini “daha dindar” görmektedirler. Bu aynı zamanda bırakın Türk dünyasını, İslam’a vurulan en büyük darbedir. Bu insanların “Müslüman” olduklarına bile inanmıyorum. Zira İslamiyet, daha doğrusu gerçek din adamlarımız bu kadar kindar değildir.
İlk Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Rifat Börekçi (29 Kasım 1860 - 5 Mart 1941), Türk din adamı ve siyasetçisi olarak Atatürk’e destek vermiş, fetvaları ile Cumhuriyet’in Müslümanlar adına kurulan en güzel idare olduğunu açıklamıştır. Atatürk ve silah arkadaşlarını “Türkiye Devleti kurulduktan sonra koltuk elde edemeyince suçlamaya başlayan” bazı Hasan Sabbah anlayışlı “artık” siyasetçilerin uzantıları yıllar sonra faaliyete geçerek, karalamalarını sürdürmüştür.
Bu denli olaylar Atatürk’e zarar veremez ama, kindar siyasetçilerin ve din adamlarının ahiretine zarar verir. Dikkat edilmesi gerekiyor.
Bu vesile ile Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurul Uzmanı Bünyamin Okumuş’a, onun nezdinde gerçek din adamlarına teşekkür ediyorum.
Saygılarımla..
Esen kalın…
Ne güzel bir anlatım tebrikler