Bismillahirrahmanirrahim – بسم الله الرحمن الرحيم
وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى نَحْنُ اَبْنَٓاءُ اللّٰهِ وَاَحِبَّٓاؤُ۬هُۜ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۘ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ
Yahudiler ve Hristiyanlar: “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediler. De ki: “Öyleyse Allah sizi niçin günahlarınız yüzünden cezalandırıp duruyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı sıradan insanlarsınız.” O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder. Göklerin, yerin ve aralarında bulunan her şeyin mülkiyeti ve hâkimiyeti Allah’ındır. Sonunda dönüş de ancak O’nadır.
Yahudiler’de “arzı mev’ud” kavramının Türkiye’yi de içine aldığı şeklindeki söylemler üzerine, karmaşık, muğlak ve toplumumuza pek yeterli anlatılamamış konuyu, savunma ve saldırma yapmaksızın, özellikle ülkemizi ilgilendirdiği kadarıyla, mevcut bilgilerden objektif çıkarımlar yaparak tespit etmeyi görev bildik. Yahudi tarihi hakkında bilgi kaynağı, 39 kitaptan oluşan İbrani Kutsal Kitabı “Tanah ve onun. Musa’ya atfedilen; Yaratılış, Mısır’dan Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye adlı ilk 5 kitabı “Tora (Tevrat)”tır.
Arz-ı Mev’ud
Arapça “Arz-ı Mev’ud”; “vaatedilmiş arazi” demektir. İbranicesi, “ha’aretz hamuvtakhat”tır. Tanrı Yahova’nın, İbrâhim’e ve onun soyundan gelenlere vermeyi “vaatettiği arazi” için kullanılır. Bu kavram, Tevrat’ta mevcut değildir ve ne zaman icat edildiği bilinmiyor, ama MÖ 6. asırdaki Babil Sürgününde, “Kenan topraklarına” geri dönmek için “arz-ı mevud (ha’aretz hamuvtakhat)” kavramı kullanıldığı iddia edilir. “Arzı mevudun” neresi olduğunu tespit etmek açısından İbranilerin tarihi kısaca bilinmelidir.
İBRANİ TARİHİ
Antropolojik araştırmalarda İbraniler, Antik Sümer’in parçası olan Güney Mezopotamya’da yaşayan bir halktı. Sümer’in MÖ 2.000’lerden itibaren dağılışından sonra kabileler halinde, Fırat ırmağı ile Sina yarımadası arasında yer alan “Verimli Hilal Bölgesi” üzerindeki Haran (Harran, Şanlıurfa), Mezopotamya ve Suriye’ye dağıldıkları söylenir. Daha sonra ise Güney Kenan’a (günümüz İsrail ve Filistin) göç etmişler. Eğer Harran ve Fırat Irmağı, “arz-ı mevud” olsaydı, Kenan’a gitmek için orayı bırakıp gitmezlerdi.
İbranilerin Sümer’den sonra dağıldıkları Verimli Hilal Bölgesi
İbranilerin Ur Kenti ve Harran ile İlişkisi
“Arz-ı mevud”un Türkiye ile olan ilintisi, Harran diyarı ve Fırat Irmağı’dır. İbrahim’in babası Terah; oğlu Avram’ı ve karısı Sara’yı, kardeşi Haran’ın oğlu olan torunu Lut’u yanına aldı, Kenan ülkesine gitmek üzere Ur Kentinden ayrılıp Harran’a yerleşti. Terah, Harran’da öldü.” (Tekvin 11:31,32) Orada gömüldüğünü söylemiyor, ama oraya gömülmüştür. Tüm aile, Ur şehri’nde yaşıyordu. Tanrı, Abram’a; Kildanilerin Ur kentini ve akrabalarını terk etmesini ve kendisine miras olarak vereceği ülkeye gitmesini söylemiş. Yar 15/7. İbrahim; Aşağı Mezopotamya’daki Sümer kenti Ur’da doğmuş ve Kenan’daki Hebron kentinde ölmüş. Kadeş ve Sur arasında Tanah’ın “Filistin Diyarı” dediği yere yerleşmiş. MÖ. 2000-1400 yılları arasında yaşadığı söylenir. İbrahim hakkındaki bilgiler efsanevi fikirlerdir.
Burada ihtilaf edilen konu Ur kentinin, Güney Mezopotamya’da Irak sınırları içerisindeki mi, yoksa Kuzey Mezopotamya’da şimdi Urfa şehrimizdeki eski isimlerinden biri Urfa mı olduğudur. Tevrat, Güneydeki Keldânîlerin Ur kenti olduğunu söyler. Yaşadıkları her iki Ur kentinde yaşamışlar, ama hep Kenan Diyarını düşlemişlerdir.Sümer Kentleri ve Hz. İbrahim’in doğduğu Sümer “Ur” kenti.
Kenan Diyarına Göç
Hz İbrahim, Ur kentinden “Kenan Diyarı”na göç etmiş. “Tanrı, Avram’a: “Bir yabancı olarak yaşadığın bütün “Kenan ülkesini” sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım,” dedi. Yar, 17/8. İbranilerin Ur’dan ve Mısır’dan Kenan Diyarına Göç Yolu
AHİTLER
Ahid (berit); “ittifak, anlaşma, sözleşme” demektir. Tevrat’ta ahid; Tanrının, İsrâiloğulları ile yaptığı antlaşmayı ifade eder. Ahidin önemli parçası, “Eretz Israel (İsrâil diyarı)” denilen bölgeyi İsraillilerin ele geçirmeleriyle ilgilidir. Hatta ahitten bütün amaç, bu ülkeyi edinmektir.
Tanrının, İbrahim, İshak, Yakub, Musa ve Yeşu ile aynı ahit yaptığı söylenir. Ahitlerin, Tanrı tarafından yapılmak istenildiği anlatılır. Tanrı’nın İbrahim ile yaptığı ahit şöyledir: “O günde Rab, Abraham’la ahdedip dedi: Mısır Irmağından büyük ırmak olan “Fırat Irmağına” kadar bu diyarı, senin soyuna verdim.” (Tekvin, 15/18) “Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım ve verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak.” (Tekvin 17:5,6)
Hz Yakub ile Ahit
Hz Yakub, Hz İbrahim’in oğlu Hz İshak’ın oğludur. Şam ya da Medyen’de doğduğu, bir süre yaşadığı ve ardından babası İshak’ın gurbet diyarı olan Kenan Diyarı’na yerleştiği rivayet edilir. (Tekvîn, 37/1) “RAB, Yakub’a; Ataların İbrahim ve İshak’ın Tanrısı RAB benim” dedi. Üzerinde yattığın toprakları sana ve soyuna vereceğim.” (Tekvin 28:13,14) Yakub’un yaşadığı diyar, Kenan diyarıdır. Nitekim Kenan diyarında kıtlık meydana geldiğinde Ya‘kub, on oğlunu erzak almaları için Mısır’a gönderir (Tekvîn, 42/1-2). Daha sonra Yakub’un oğlu Yûsuf, babasını ve kardeşlerini, Mısır’a getirtir, (Tekvîn, 47/6-7) onları Firavun’un İbranilere Mısır’da verdiği Goşen vilayetine yerleştirir. Mısır, Goşen Diyarı
Hz Musa ile Ahit
Hz Musa, İsrail (Yakub)’un on iki oğlundan biri olan “Levi”nin soyundan geldiğine inanılır. MÖ 1390–1270 arasında Mısır’da yaşadığı iddia edilir. Bilim; Musa benzeri bir figürün yaşamış olma olasılığını göz önünde bulundurur, ama daha çok efsanevi bir figür olduğunu tespit eder. Hz Musa’yla ilgili ilk yazılı kaynak, Milattan önce 6. asırdaki Babil Sürgünü sırasında üretildiği düşünülen metinlerdir. Bu metinler Musa’nın yaşadığına inanılan dönemden yaklaşık olarak 1000 yıl sonrasına denk geliyor. İsrailliler, efsanevi peygamber Musa’nın, İsraillilerin Mısır’dan çıkışına önderlik etmesinden sonra, Kenan Diyarı’nın ve Ürdün Nehri’nin doğusundaki toprakların küçük bir bölgesinde yaşadılar ( Sayılar 34:1–12 ).
Tanrı, Mûsâ ile şöyle ahid yapmıştır: “Bunun için İsrâiloğulları’na söyle. Ben rabbim. Sizi Mısırlılar’ın yükleri altından çıkaracağım. Sizi “kendim için bir kavim” olarak alacağım ve size tanrı olacağım. İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’a vermek için yemin ettiğim diyara sizi getireceğim ve onu size miras olarak vereceğim.” (Çıkış 6:2-8) Musa, bunları İsraillilere anlattı, ama onu dinlemediler.” (Çıkış 6:8,9) Mısır’a ne zaman gittikleri belli değildir. Asıl detaylı ahit Musa ile yapılmıştır. Tanrı’nın Sina dağında Musa ile yaptığı bu ahit, “10 emirle” birlikte 600 civarında başka kanunları da içeriyordu. Tanrı Musa’ya şöyle dedi: “Yabancı olarak yaşadıkları Kenan ülkesini kendilerine vermek üzere İbrahim, İshak ve Yakub ile antlaşma yaptım.” (Çıkış 6:4,5)
Musa ve Levhalar
“Böylece RAB halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti. Musa döndü, elinde antlaşma koşulları yazılı iki taş levhayla dağdan indi. Levhaların ön ve arka iki yüzü de yazılıydı. Onları Tanrı yapmıştı, üzerlerindeki oyma yazılar Onun yazısıydı.” (Çıkış 32:14-16) “Musa orada kırk gün kırk gece RABle birlikte kaldı. Ağzına ne ekmek koydu, ne de su. Antlaşma sözlerini, on buyruğu taş levhaların üzerine yazdı. Musa elinde iki antlaşma levhasıyla Sina Dağından indi. RABle konuştuğu için yüzü ışıldıyordu, ama kendisi bunun farkında değildi.” (Çıkış 34:28,29)
Hz Yeşu ile Ahit’in Yenilenmesi
Son ahit Yeşu ile yapılır. Yeşu Kitabı 24. Bölüm, Şekem’de antlaşmanın yenilenmesini anlatır. Şekem; Kudüs’ün 52 kilometre kuzeyindedir. Tanrı, Yeşu’ya şöyle der: “Musa’ya söylediğim gibi, ayak basacağınız her yeri size veriyorum.” (Yeşu 1:3,4) Ayak basılan her yer, Kenan diyarındaki her yerdir. “Güçlü ve yürekli ol. Çünkü halkı, atalarına vereceğime ant içtiğim ülkeyi miras almaya sen götüreceksin.” (Yeşu 1:6,7) M.Ö. 1200’lü yıllarda Yeşu, arzı mevud olan Kenan Diyarını fetheder, başka bir yeri fethetmez. Böylece, arzı mevud sevdası sona erer.
Hz Yeşu ve Kenan’ın Fethi
Arz-ı mevud olan “Kenan Diyarı”nı nihayetinde Yeşu fetheder. Onun hakkındaki bilgiler de; Tanah (Tevrat)’ın; Çıkış, Sayılar ve Yuşa (Yeşu) Kitabı’nda anlatılır. Tanah’a göre; Yuşa, M.Ö. 1450-1370 yılları arasında yaşamıştır. İsrailoğulları Mısır’dan çıkmadan önce Mısır’da doğmuş, Musa ile aynı devirde yaşamıştır. Mûsâ ile birlikte Sînâ dağına Tanrı Yahova’ya birlikte gitmiştir. (Çıkış, 24/13; 32/17). Musa, ölümünden sonra onu İsrailoğulları’nın lideri yapmıştır. Kenan topraklarını fethederek “arz-ı mevud”u fethetme meselesi sona erer. Yuşa’nın, Türkiye İstanbul’un Beykoz’daki “Yuşa Tepesi”ne gömüldüğü anlatılır. Bu bilgilerin gerçekliği akademik olarak tartışmalıdır. Fakat bu durum, Türklerin, İbrani atalarını kendisinden gördüğünün göstergesidir.
KENAN DİYARI Arz-ı Mevud
Tanrı, İbrahim’e şöyle der: “Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün “Kenan ülkesini” sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım.” (Tekvin 17:8) Neticede, “arz-ı mevud”, Tanah’ın tamamında geçen “Kenan Diyarı” günümüz İsrail ve Filistin topraklarıdır. MÖ 2. Bin yılın sonlarında, Sami dili konuşan milletlerin varlıklarını sürdürdüğü bölgedir. İsrailoğulları’nın, “Kenan Diyarı”nı yaklaşık MÖ 1500 yıllarına yerleştikleri rivayet edilir.
Yakub ve Kenan’a Dönmek
Yakub’la Kenan Diyarı: “RAB yanıbaşında durup, “Atan İbrahim’in, İshak’ın Tanrısı RAB benim, dedi, “Üzerinde yattığın toprakları sana ve soyuna vereceğim.” (Tekvin 28:13) “Yakup Beer-Şeva (Güney İsrail’in Necef Çölü’nde şehir)’dan ayrılarak Harran’a doğru yola çıktı. Bir yere varıp orada geceledi, çünkü güneş batmıştı. Oradaki taşlardan birini alıp başının altına koyarak yattı.” (Tekvin 28:10,11) Tanrı Rab şöyle dedi: “Seninle birlikteyim. Gideceğin her yerde seni koruyacak ve bu topraklara geri getireceğim. Verdiğim sözü yerine getirinceye kadar senden ayrılmayacağım. Yakup uyanınca, “RAB burada, ama ben farkına varamadım,” diye düşündü.” (Tekvin 28:15,16) “Sonra bir adak adayarak şöyle dedi: “Tanrı benimle olur, gittiğim yolda beni korur, bana yiyecek, giyecek sağlarsa, babamın evine esenlik içinde dönersem, RAB benim Tanrım olacak. Anıt olarak diktiğim bu taş “Tanrı’nın evi” olacak. Bana vereceğin her şeyin ondalığını sana vereceğim. (Tekvin 28:20-22) Yakub, babası İshak’ın evinin olduğu “Kenan Diyarı”na geri getirilecektir.
İbrani Aile Mezarlığı; Kenan Diyarı Makpela
İbranilerde mezarlık önemlidir. Çünkü mezarlarının, vatanlarında olmalarını isterler. Çünkü mezarları nerede ise orası onların vatanıdır. Tevrat’a göre bütün atalarının “aile mezarı”, Kenan Diyarındadır. İbrahim orayı mezar yapmak üzere Hititli Efron’dan satın almıştı. Batı Şeria’da, Kudüs’ün güney-güneybatısındaki “Judaean Tepeleri”nde bulunan Hebron şehrinde bulunan Mamre’deki “Makpela Mezarlığı”dır. Oğulları İshak ve İsmail, İbrahim’i buraya gömdüler.” Yar., 25/7-9. İbrahim’le karısı Sara da oraya gömüldü. Ya‘kūb, Esav ile birlikte babaları İshak’ı karısı Rebeka’yı buraya defnettiler (Tekvîn, 35/28-29). Yakub da oraya gömülmek istemiştir. Yar., 49/29-32. Yakub, Goşen’de 17 yıl daha yaşar. Ya‘kūb vasiyeti gereği kendisi ve karısı Lea buraya gömülür. (Tekvîn, 49/1-50/14). Yusuf da Mısır’dan götürülüp oraya defnedildi. (Tekvin 50:24-26)
Tapınak
Yahudiler için vatan göstergeleri olarak kabir ve tapınaktır. Vatan gördükleri yere tapınak inşa ederler. Nitekim ilk tapınağı, “Kenan Diyarı”ndaki Kudüs’te inşa etmişlerdir. Kudüs Tapınağı, Kutsal Tapınak (Bet HaMikdash (Kutsal ev)”, Kudüs’ün Eski Şehrindeki “Moria Tepesi”nde Kral Süleyman tarafından MÖ. 960 dolaylarında kurulmuştur. Babil hükümdarı Nabukadnesar tarafından MÖ. 586’da yıkılmıştır. İkinci Tapınak, MÖ. 520 dolaylarında açılmış ve Romalı Titus tarafından MS. 70’te yıkılmıştır.
KENAN DİYARI’NIN SINIRLARI
Kenan ülkesinin sınırları, Tanrı’nın İbrahim ile yaptığı ahitte görülür: “O gün RAB Avram’la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: “Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları senin soyuna vereceğim.” (Tekvin 15:18) Tanrı YHVH’nin İbrahim’e ve soyuna vadettiği “Arz-ı Mevud (Gevulot Ha-aretz) ” bölgenin sınırları Tanah’ta net değildir.
Musa’da Kenan Diyarı’nın Sınırları
Musa ile ahdinde görülür. Sayılar Kitabı, 34. Bölüm, 1-14 ayetlerinde Musa’ya tanrının söylediği Kenan Diyarının sınırları şöyledir: “RAB Musa’ya şöyle dedi: “İsrailliler’e de ki, ‘Mülk olarak size düşecek “Kenan ülkesine” girince, sınırlarınız şöyledir:
Güney sınırınız: “Zin Çölü”nden “Edom” sınırı boyunca uzanacak. Doğuda, güney sınırınız “Lut Gölü”nün ucundan başlayacak, Akrep Geçidi’nin güneyinden Zin’e geçip Kadeş’in güneyine dek uzanacak. Oradan Hasar-Addar’a ve Asmon‘a, oradan da Mısır Vadisi’ne uzanarak Akdeniz’de son bulacak. Zin Çölü: Güney İsrail’de Mısır, Ürdün, İsrail arasında yer alan Necef çölüdür. Necef ismi İbranicede “kuru” demektir ve Tevrat’ta da “güney” anlamında kullanılır. Günümüz İsrail sınırları içindedir. Edom: eski ahit döneminde güney İsrail’de, ölü denizin güneyinden Kızıldeniz’e kadar uzanan kurak topraklardır.
Günümüzde bu bölgeye “negev” adı verilir.Edom, Negev, Necef Çölü: Günümüz İsrail sınırları içindedir. Kuzeyinde Lut Gölü, güneyinde Akabe Körfezi bulunur. Musa şunları buyurdu: “Gitmekte olduğun yurda tanrın RAB seni getirdiği zaman, bereketi Gerizim dağı üzerine, laneti Ebal dağı üzerine koyacaksın. (Tesniye 11,26-30). Gerizim Dağı; günümüzde Filistin’de, Batı Şeria’nın Nablus kenti sınırları içerisinde bulunan dağın adıdır. Ebal Dağı (İbranice Har ʿĒyḇāl), Batı Şeria’daki Nablus şehrinin (İncil’deki Şekem) hemen yakınındaki iki dağdan biridir ve Nablus’un bulunduğu vadinin kuzey tarafını oluşturur, güney tarafını ise Gerizim Dağı oluşturur. Hepsi Kenan Diyarı içerisindedir.Ebal Dağı ve Gerizim Dağı
Türkiye’yi ilgilendiren Kuzey ve Doğu Sınırları Kuzey Sınırı
“Kuzey sınırınız; Akdeniz’den Hor Dağı’na dek uzanacak. Hor Dağı’ndan Levo-Hamat’a, oradan Sedat’a, Zifron’a doğru uzanarak Hasar-Enanda son bulacak. Kuzeyde sınırınız bu olacak.” (Sayılar 34:7-19) Kuzey Hor Dağı; İsrail’in kuzey sınırında Akdeniz kıyısındadır.
Kuzey sınırı içinde Türkiye yoktur.Doğu Sınırı
Rab Yahova tarafından Hz. Mûsâ’ya çizilen doğu sınırı; Taberiye ve Lut göllerinin doğu tarafındaki bölgeyle sınırlı kalmaktadır: “Doğu sınırınız; Hasar-Enan’dan Şefam’a dek uzanacak. Şefam’dan Ayin’in doğusundaki Rivla’ya dek inecek. Oradan Kinneret Gölünün doğu kıyısındaki yamaçlara dek uzanacak. Oradan Şeria Irmağı boyunca uzanacak ve Lut Gölünde son bulacak. Her yandan ülkenizin sınırları bu olacaktır. (Sayılar 34:10-13) Hasar-Enan, Şefam, Ayin, Rivla gibi mekanlar hayali olduklarından neresi oldukları coğrafya ve harita bilimi tarafından belli değildir. Buradaki yer isimlerinin çoğu hayalidir.
Önemli olan nokta; Musa’nın çizdiği Kenan sınırları içerisinde Fırat Irmağı yoktur. Ondaki doğu sınırı, Taberiye ve Lut göllerinin doğu tarafındaki bölgeyle sınırlı kalmaktadır.
Lut Gölü: Ürdün, İsrail ve Filistin (Batı Şeria) arasındaki sınır hattında yer alır. Tuz oranının yüksekliğinden dolayı canlı yaşamının olmadığı göl, “Ölü Deniz” olarak da adlandırılıyor.
Lut Gölü, Ölü Deniz
Kinneret Gölü: (Taberiye Gölü, Celile Denizi, Celile Gölü) İsrail’de bulunan bir göldür. Ürdün Nehri tarafından beslenmektedir. İsrail’in su ihtiyacı büyük oranda bu gölden karşılanmaktadır. İsrail’in kuzeydoğusunda, Golan Tepeleri ile Celile bölgesi arasındadır. Celile; kuzey İsrail’de bir bölgedir. Doğu sınırı, Taberiye gölünden öteye gitmiyor. Türkiye’yi içine alamaz.
Kinneret Gölü, Taberiye Gölü
Sina Dağı ve Medyan Şehri
Sina Dağı: Musa Peygamber öncülüğündeki İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkarken durdukları, Musa’nın, “YHVH” ile konuştuğu ve “On Emiri” içeren levhayı yazdığı yer olarak bilinir. Levhayı “Ahit Sandığı” adı verilen gizemli bir sandığa koymuştur. Mısır Devleti içerisinde olan Sina Dağı ve Mısır’dan çıkıştan sonra Musa ve İsraillilerin 40 yıl yaşadıkları Medyan Çölü “Arzı Mevud” içerisinde yer alması gereken en önemli yerlerdir. Ama değildir. Çünkü “Kenan Diyarı”nın sınırları haricindedir. Medyen; bugünkü Suriye’nin güneyi ile Ürdün ve Hicaz’ın kuzeyindeki alandır. Medyan Arazisi
Mitos Soyataları; Haggadoth
İnsanlıkta tarihsel köksüz olmak, büyük işlere girişmek için bir eksikliktir. Tarih sahnesine geç çıkan topluluklardan biri olan İbrani toplumu, tarihsel kök sorunu yaşadığından, insanlığın başından beri köklü tarihlerinin var olduğunu ispat etmek amacıyla Tevrat’ta ilk insandan başlayarak efsane soy ataları kurgulamıştır. Bu mitos soyatası kişiler, genellikle Sümer ve Hindlerdeki mitos şahsiyetlerin yeniden yorumlanmaları kabul edilir ve onlara “İbraniyat” denir. Olağanüstü ve mucizevi “kişisel biyografik mitoslara” “haggadoth” adı verilir.
Milattan önce 1000 yılına kadarki İbrani tarihi pek bilinmiyor. Nitekim o zamana kadar ki tarih ve tarihi şahsiyetler efsanevidir. MÖ. son binli yıllarda yaşamış olan Davud’a gelinceye kadar ki İbrani soyataları, tarihin tespitine göre hiç yaşamamışlardır. Onların ne zaman ve nerede yaşadıkları ve kim oldukları hakkında tarihi teknik bilgilerin Tevrat tarafından verilememesi, kurmaca mitos karakterler olduklarını göstermektedir. Kabul edilmesi için onları tanrıya dayadılar. Tevrat’ta Tanrı Yahova, Musa’ya şöyle dedi: “Ben babanın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım.” Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu.” Çık. 3:6. İbranilerin birinci kısım efsanevi tarih dönemleri İbrahim ile başlar ve Yeşu ile son bulur. Ardından ikinci kısım gerçek tarihleri başlar. İkinci kısma “İsrailoğulları tarihi” adı verilebilir. Birinci kısım tamamen efsanedir. İkinci kısımdan itibaren Yahudilerin gerçek tarihinden söz edilebilir.
KENAN’DA İSRAİL DEVLETLERİ
İsrailoğulları (Bnei Yisra’ael), İbrani atası, İbrahim’in torunu ve İshak’ın oğlu, Yakub’un oniki oğlunun soyundan gelenlere verilen isimdir. Yakub’un on iki oğlunun soyundan gelenler, “On iki İsrail Kabilesi”ni oluştururlar. Bu kabileler, monarşik olarak bir dönem Kenan’ın bir bölümünde hâkimiyet kurmuş bir İbrani konfederasyonuydu. Zamanı belli değildir. İsrailoğulları, Yakub’a Tanrı tarafından “İsrail” ismi verildiğine inanır. Tevrat’a göre Ya‘kūb’un soyundan gelenler, Mısır’da ve Mısır’dan çıktıktan sonra çölde ve Kenân diyarında İsrâil ve İsrâiloğulları diye de adlandırıldılar. Bütün devletlerini Kenan Diyarı’nda kurdular.
Antik Yehuda Krallığı
Yahudileri, İsrail (Yakub)’un oğlu Yehuda’nın soyundan gelirler. İnanışa göre Yehuda; MÖ 1566 civarında doğdu. Tanah’a göre; İsraillilerin hikâyesi, gizemli bir olayın ardından “İsrail” ismini alan, İbrahim’in torunu “Yakub”a dayanır. Başlangıçta isimsiz kurulmuştu, daha sonra ismini, Yakub’un oğlu “Yehuda”dan alır. Tevrat’ın rivayetine göre; Yahudilerin ilk kurdukları devlet “Yehuda Krallığı”dır. İsmini, kurucusu olan “On İki İsrail Kabilesi”nden biri olan Yakub’un oğlu Yehuda’dan alır. Güney Levant’ta kurduğu devlettir. Güney Levant; yaklaşık olarak günümüz İsrail, Filistin ve Ürdün’dür. Kurulduğu zaman hakkında net bilgi yoktur.
İsrail Krallığı
Tanah’a göre, Birleşik Krallık çağından önce “İsrailoğulları” denilen “on iki kabile” “konfederasyon” şeklinde yaşıyorlardı. Bugünün İsrail ve Filistin toprakları üzerinde 12 İsrail kabilesi bir araya gelerek MÖ 1050-930 yılları arasında 120 yıl var olan bir “İsrail Krallığı” devleti kurdu. Her kabilenin kendine ait özerk bir toprağı bulunmaktaydı. Dönemin liderlerinden olan hakim Samuel, MÖ 1020’de Yakub’un oğlu Bünyamin kabilesinden “Şaul (Talut) ben Kiş”i “ Krallığın” ilk kralı yaptı.
Hz Davud ve Hz Süleyman
Kral Saul (Talut)’un ölümünün ardından, Yehuda kabilesinin lideri Davud (MÖ 1040-970) MÖ 977’de kral oldu. 7 yıl krallığı zarfında bölünmüş olan krallığı birleştirerek “Birleşik İsrail Krallığını” kurdu ve Kudüs’ü başkent yaptı. Krallık en güçlü dönemini yaşadı. Davud, 70 yaşında ölür, ama nerede öldüğü ve gömüldüğü bilgisi yoktur. Oğlu Süleyman’ı halefi yapar. MÖ 970-931 arasında 40 yıl krallık yapan Süleyman’ın da tarihsel varlığı tartışmalıdır. Genel kanı, MÖ 10. asırda İsrail üzerindeki krallığının kesin olmadığı ve kutsal kitaplarda anlatılan imparatorluğunun ihtişamının büyük olasılıkla abartılı olduğu yönündedir.
Birleşik İsrail Krallığı: MÖ 1050-MÖ 930, Kenan Diyarı Birleşik İsrail Krallığının sınırları, “arzı mevud”un sınırları için bir delildir
Hz Süleyman Sonrası Birleşik Krallığın Tekrar Bölünmesi
Süleyman’ın ölümünden sonra oğlu ve halefi ve Davud’un torunu Rehav’am veya Rehoboam kral oldu. Onun döneminde MÖ 930’da “Birleşik İsrail Krallığı” kuzeyde “İsrail Krallığı” ile güneyde “Yehuda Krallığı” olarak ikiye bölünür. Kuzey İsrail Krallığı, MÖ 722 yılına kadar yaşadı. Güneydeki Yehuda Krallığı, MÖ 586 yılında Babil Hükümdarı Nebukadnezar’a yenik düşünce son buldu. Böylece birinci Tapınak yıkıldı, Yahudiler bölgeden sürüldü ve Tanah’ta anlatıldığı üzere, burada yaşayan on kabile kayboldu.
SONUÇ
Yahudilerin; İbrani ve İsrailoğulları olarak iki tarihleri vardır. Milattan önceki son bin yıldan öncekisi İbrani, ondan sonraki tarih “İsrailoğulları” olur. Dolayısıyla, “arz-ı mevud” topraklarının sınırları İbrani tarihi dönemindekinden farklılaşır. İbrani tarihindeki sınır, onu yazanların arzularını ortaya koymaktadır. Kenan Diyarını ele geçirmede halkın birliğini ve idealini korumak ve bunun için motive etmelerini sağlamak amacıyla efsanevi kurgularla yazmışlardır. Neticede, “Vaat Edilmiş Topraklar” kavramını Yahudiler ulusal mit yapmış ve o sayede istedikleri Kenan topraklarını elde etmişlerdir.
Ayrıca İsrailoğulları döneminde İbrahim soyundan olan aileler arasında iktidar rekabetinin bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle, iktidarı ele geçirmek isteyenler, hem daha gerçekçi olmuşlar hem de soy çemberini giderek daraltmışlardır. Nitekim iktidar, İbrahim’in İsmail adlı oğlu hariç tutulup İshak’a verilir. İshak’ın Esav adlı oğlu hariç tutulup diğer oğlu Yakub zürriyetine geçirilmek istenir. Yakub’un 12 oğlu içerisinde de Yehuda kral yapılmak istenir. Sonra Yûsuf a, Musa’ya ve Yuşa’ya verilir.
O nedenle, İbrani dönemi “Kenan Diyarı” sınırları değil, İsrailoğulları dönemi önemlidir. Bu dönemde Mezopotamya’daki Babil topraklarına sürülmüşlerdi. Bu dönem, Babil Sürgününden dönüş sonrası başlar. 70 yıl sürdüğü iddia edilen bu sürede Yahudiler diğer milletlerle karışmış ve daha gerçekçi olmuşlardır. Bu durum, Musa ve Yeşu ahitlerinde görülür. Nitekim onlara atfedilen Tanah pasajlarının bu tarihten sonra yazıldıkları söylenir. Mesela; bunlarla yapılan ahitlerde Mezopotamya ve “Fırat Irmağı” yoktur. Ama her ikisindeki “arz-ı mevud (vadedilmiş arazi)” denilen toprakların, şimdiki İsrail Devleti’ndeki topraklar olduğu, onun dışındakilerin olmadığı ortaya çıkıyor. Orayı da fethettiler ve bu konu bitmiştir.
Antik İbrani ve İsrail tarihi hakkındaki bilgilerin, Tanah’ın efsanevi bilgileri olduklarından Tarih metodundan yoksundurlar. Bu nedenle onlar hakkında hiçbir konuda net tarihi bilgiler edinilemiyor. Mesela; hiçbir konuda net zaman, mekan ve kişi bilinmiyor.
Fırat’ın imkansızlığı
MÖ 6. asırdaki “Babil Sürgünü”nde dağıtıldıkları yerler, Mısır Irmağından Fırat Irmağı arasındaki yerler idi. Ama orada kalmadılar tekrar İsrail’e döndüler. Oralar “arz-ı mevud” olsaydı, orada yerleşir kalırlar ve İsrail’e dönmezlerdi. Fırat diyarının “arz-ı mevud” olması için meşru dini sebep yoktur. Eğer onların soy atası İbrahim’in orada doğması sebep ise, ama o orada değil, Kenan ülkesinde defnedilmek istemiştir ve edilmiştir. Diğer ataları İshak, Yakub ve Yusuf dahi orada gömülmüşlerdir. Vatan edinmek için önem verdikleri semboller olan; “Aile Kabristanı” ve “Tapınak” Kenan Diyarı’ndadır.
İbrahim ile yapılan ahitte; sadece büyük Fırat Irmağından söz ediliyor, Dicle Irmağından söz edilmiyor. Herhalde İbrahim’in doğduğu Güney Mezopotamya’daki Ur kentinde iki nehir birleşip tek olduğundan o ırmağı kast ediyor, Türkiye’deki Fırat nehrini kast etmiyor. Fakat Musa ile yapılan ahitte ise “Fırat “Irmağı” hiç geçmiyor. Bkz. Sayılar, 34/1-14.
Kral Davut ve Süleyman hükümdarlığında, İsrail’in, krallıktan imparatorluğa yükseldiği anlatılır. Askeri ve politik olarak etki alanı büyüdü. Birçok küçük devleti, fetih değil, ticari çıkarlar açısından kontrol etti. İmparatorluk sınırları Akdeniz’den Arap Çölü’ne, Kızıl Deniz’den Fırat Nehri’ne kadar uzadı. Fakat buralardaki hiçbir ülkeyi kendisine ilhak etmedi. Doğu sınırının Fırat’a kadar uzatılması, Yahudi tarihinde hiç gerçekleşmemiştir. İsrail tarihinin en parlak dönemi Hz. Süleyman devri olmasına ve Fırat Irmağından Filistîler diyarına ve Mısır sınırına kadar bütün ülkeler üzerinde saltanat sürdüğü” (I. Krallar, 4/21) belirtilmesine rağmen Krallığın doğu sınırı asla Fırat’a varmamıştır.
Son versiyon ahit olan Musa ve Yeşu’da “Arzı Mevud” içerisinde Türkiye’nin herhangi bir parçası yoktur. Onun içinde göstermek, Türkiye’yi mesnetsiz hedef yaptırmaktır.
Dünya Egemenliği ve Yahudilerin Hedefi
Yahudilerin, Kenan diyarını aşan “Büyük İsrail Devleti” ve “Dünya Hâkimiyeti” gibi coğrafik idealleri olmadığı, MÖ bindeki imparatorluk döneminde dahi Kenan’dan başka yer fethetmemelerinde görülür. 19. asrın sonlarında oluşmaya başlayan Siyonizm için de “arz-ı mevud”, MS 70’de Romalılar’ın sürdükleri Yahudilerin egemenliğinin “İsrail toprakları”nda yeniden kurulması olmuştur. O hedeflerine de 1948 yılında ulaştılar ve bu iş bir kez daha sona ermiştir. Yahudilerin hedefi, bu dünyaya sahip olmak değildir. Onların hedefi, “bütün evrene” sahip çıkarak sahip olmaktır. Tanrı Yahova ile yaptıkları ahidin özü budur. O nedenle, bu dünyada sadece bir devlet kuracak kadar arazi peşinde oldular. Dünyayı fethetmek gibi bir hedefleri olmadı. “Evrene sahip olmak ideali” nedeniyle dört bin yıldır sürülmelerine, öldürülmelerine rağmen, bu hedefe felsefe ve bilimle ulaşılacağını bildiklerinden sürekli felsefe ve bilim yapıyorlar. Günümüzde de felsefe ve bilim alanları onların elindedir.
Felsefe ve Bilim Çağı
Amerikan Kongresi’ndeki konuşmasında İsrail Başbakanı Netenyahu’ya, “Tek başına da kalsak mutlaka kazanacağız,” sözünü söyleten, felsefe ve bilimi ve icatlarını onların yapıyor olmasıdır. Artık felsefe ve bilim kimde ise güçlü odur. Çünkü artık en büyük güç, “prefrontal korteks” ile sistemli düşünme yaparak üretilen felsefi ve bilimsel icatlardır. Gerisi “lafı güzaf”tır. İnsanlığın günümüzdeki felsefe ve bilim yapan kafa katmanını oluşturanlar şimdi artık uzayla boğuşuyorlar. Uzayla boğuşmak da zaten Spinoza (1632-1677), Newton (1643-1727) ve Einstein (1879-1955) gibi Yahudilerle başlamış ve devam ettirilmektedir. Bilimler bugün; Kozmoloji alanında İ. Einstein ve Psikolojide ise S. Freud adlı iki Yahudi’nin teorileri ile dönmektedir. Üçüncü teori olarak Biyolojide İngiliz C. Darwin (1809-1882)’dir.
Türkiye’nin Yapması Gereken
Türkiye’nin yapması gereken şudur: Yahudilerin yönetimindeki Dünya felsefe ve bilim merkezlerine Türk ileri zekalı çocuklarını yerleştirmektir. Oralarda bir yorgunluk ve bıkkınlığın varlığını görmekteyim. Yeni insan kaynaklarına ihtiyaç duymaktadırlar. Buralara insan kaynağı olmaya en müsait millet Türk milletidir.
Neden Devletler Değil
Neden Filistin Devleti değil de, orada HAMAS adlı örgüt İsrail’e karşı savaşıyor? Neden Lübnan Devleti değil de, oradaki Hizbullah Örgütü İsrail’e karşı savaşıyor? İran’ın İsrail’e düşmanlığının nedeni nedir? İran’ın, “Arz-ı Mevud” içerisinde yer almasının hiçbir nedeni yoktur. Peki İran’ın, İsrail Devleti ile düşmanlığının “yeter nedeni” nedir? İsrail, Gazze’ye ve Lübnan’a saldırmasına “neden” olarak oralardan ülkesine saldırı yapılmasını gösteriyor. Eğer oraları işgal etmek ise amacı, işgale kalkıştığında ona karşı topyekün cephe savaşı yapmak gerekmez mi? Suriye devleti, neden “Golan Tepeleri”nin işgalcisi İsrail’e karşı savaşmıyor?
Toprak Bütünlüğü
Devletlerin toprak bütünlüğü ilkesi, II. Dünya Savaşı, yani 1945’ten sonrasındaki “uluslararası hukuk” düzeninin ve “BM sisteminin” temeli yapılmıştır. İlke, BM Anlaşmasında md. 2/4; “Teşkilatın üyeleri, milletlerarası ilişkilerinde gerek bir başka devletin “toprak bütünlüğüne” veya “siyasi bağımsızlığına” karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile telif edilemeyecek herhangi bir surette, “tehdide” veya “kuvvet kullanılmasına” başvurmaktan kaçınırlar,” şeklinde düzenlenmiştir.
2625 sayılı “Dostça İlişkiler Bildirisi”, “toprak bütünlüğü” ilkesine yer vermiştir. Bildiri, “Her devlet, diğer herhangi bir devletin “millî birliğini” ve “ülkesel bütünlüğünü” kısmen veya tamamen bozmaya yönelik herhangi bir hareketten kaçınacaktır,” demektedir. Artık dünyada hemen hemen her toprak, egemen bir devletin mülküdür ve BM’nin “toprak bütünlüğü” ilkesi tarafından korunmaktadır. Artık bir ülkenin toprağını almak yasaktır. Bu ilke, binlerce yıl yürürlükte olan meşru “fetih” sistemini sonlandırmıştır.
Artık bir ülkenin toprağını, o toprağın tapu sahibi, bir başka ülkeye verebilir. Tapu sahibi de o ülkenin milletidir. O nedenle, ne terörle ne de bir ülkenin savaşıyla başka ülkenin toprağı alınamaz. Alınırsa, Dünyadaki bütün devletler kabul etseler ve tanısalar dahi “işgal” olur. İsrail’in ve diğer devletin başka ülkeden toprak almasının hiçbir hukuki meşruiyeti yoktur. Mesela; İsrail, 1967’de “Altı Gün Savaşı” sırasında “Golan Tepelerini” ele geçirdi ve 1981’de tek taraflı olarak ilhak etti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1981’de aldığı 497 sayılı karar ile hukuki geçerliliği olmadığını belirtti. Hukuki statüsü, “işgal”dir. Suriye, tapu vermediği sürece böyle işgal olacaktır. “De ki: Ben, Rabbim’den gönderilen açık bir delile dayanıyorum. Halbuki siz onu yalanladınız. (Bilgisizliğiniz yüzünden) hemen gelmesini istediğiniz (azabı getirmek ise) benim elimde değildir. Çünkü hüküm ancak Allah’ındır! O, doğruyu haber verir; O hüküm verenlerin en yücesidir.” (el-En’âm, 6/57).
Hiçbir terör örgütü ve devlet, Türkiye’den bu topraktan bir karış alamaz! Türkler; şu iki şey için canlarını verirler: Biri soyu ve namusu, diğeri toprağıdır. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun.