Osmanlı Devleti, kurulduktan bir süre sonra, daha önceki Türk Devletleri gibi seyyid ve şerifler hakkında bir teşkilat vücuda getirmiştir. Osmanlılar, Hz. Peygamberin ahfadından olan Mekke emirlerine karşı samimî alakalarını her fırsatta ortaya koymuşlar ve İslâmiyetin beşiği olan Hicaz'daki emirlerle, şeriflerle münasebetlerini devam ettirmişlerdir. forumankebut.net -
Türk'lerin Kâ'be'ye Yaptıkları Hizmetler Osmanlı Padişahları, kendi ülkelerine gelen seyyid ve şeriflere oldukça saygı göstermişler, onların refah içinde yaşamalarını sağlamanın yanında, ellerine bir de berat vermişlerdir. Böylece de evlad-ı Rasûl'den olan seyyid ve şeriflere gösterilen saygı ve ikram sebebiyle, onlara has bazı usul ve kaideler konmuş, işleriyle meşgul olacak bir daire kurulmuş, vergi ve gümrüklerden muaf tutulmuşlardır. Hatta, Mekke ve Medine halkından Türkiye'ye gelmiş olan ve evlad-ı Rasûl'den olmayanlar bile, sırf o bölgeden olmaları sebebiyle yardım saygı ve ikrama mazhar olmuşlardır.
KANÛNİ'NİN VE DİĞER SULTANLARIN HİZMETLERİ
Kâ'be'yi, eski halifeler gibi, tamir ve tezyine çalışan ilk Osmanlı padişahı, Kanunî olmuştur. Bu tezyinatın cevazı hakkında müfti Ebû's-Suud Efendi'den fetva almıştır. Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezhepleri için, 4 ayrı medrese yaptırıp, bunlara, Osmanlı medreseleri usulune göre talebe ve mu'îd tayin ettirmiştir.
Hz. Peygamberin zevcesi Hz. Hatice'nin, önce mescide dönüştürülen evini tamir ettirerek, üzerine bir kubbe yaptırmıştır. Mekke'nin en büyük ihtiyacı olan su yolları için tahsisat ayırtmış, Kâ'be örtüleri için vaktiyle Mısır Sultanları tarafından kurulan vakıflara, yenilerini ilave etmiştir. Aynı zamanda Kanûni, İmparatorluğun diğer yörelerinde de bu türlü tesisler vücuda getirmiştir. Bağdad'da Şiilerin çok önceden yıkmış oldukları İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe türbesini imar ve bunun yanında bir camii ile bir imaret inşa ettirmiştir.
Yine Bağdad'daki Kadiriyye tarikatının kurucusu şeyh Abdulkadir Geylanî Türbesinive Camii'ni tamir ile, bunlara yeterli derecede vakıflar tahsis eylemiştir. Kanunî, Mısır'da birçok köyü para ile satın almak suretiyle vakıf haline getirip, gelirlerini Mekke ve Medine'ye vakfetmiştir. Bu suretle Mekke halkına 3000 irdeb, Medine halkına 3000 irdeb, fakirlere verilmek üzere 500 irdeb Yenbu ve Cidde limanına da 500 irdeb tahsis edilmişti. Bu mahsuller, Süveyş'den deşişe (buğday) gemileri ile Yenbu ve Cidde limanlarına sevkedilirdi.
Buralardan Mekke ve Medine'ye ulaştırılırdı. Mekke şehrinde, gönderilen bu hububatın içine konduğu, özel olarak yaptırılmış birçok anbar vardı. Anbar emini de, hak sahiplerine istihkak pusulaları gereğince hububatı dağıtırdı. Böylece Kanunî, Hicaz'a gönderilen hububat miktarını artırmıştır. Haremeyn için, 18.000 kırmızı eşrefî dinar göndermiştir. İkinci Selim de gönderilen hububatı artırmış; kadı, müftü ve müderrisler gibi Mekke ehlinin bazılarına elbiseler hediye etmiştir. Ayrıca İkinci Selim, imar ve su yollarını tamir ve Mescid-i Haram'ı mermer kubbelerle tezyin ettirmiştir.
III. Murad, 1576'da Mekke'ye üç parça kandil göndermiştir. Bu kandiller, altından yapılmış olup, süslü taşlarla murassa ve çok süslü birer san'at eseri idiler. III. Murad, Osmanlı Sultanları içinde, Haremeyn'e ilk defa kandil astırmak şerefine erendir. Mizab-ı Rahmet denilen Kâ'be olduğu Kanunî Süleyman zamanında değiştirilmesi
gerektiğinde, simin (gümüş) ile süslenmişti. 1612'de Sultan l. Ahmed Han, mizabın altınlarla süslenmesini istemiş, ve mizab altınlarla süslenmişti. Çok dindar olan bu padişah, babası III. Mehmed'in 50.000 altına satın aldığı ve devamlı şekilde yüzük olarak parmağına takdığı "Şebçerağ" adlı pırlantayı da Ravza-i Mutahhara'ya gönderip astırmıştır.
Şebçerağ, çevresinde daha küçük 220 elmasla süslü bir levhanın üzerindedir. Şimdi Topkapı Sarayı'ndadır. Yine l. Ahmed 1615'de iki kıta elmas parçayı hediye olarak göndermiştir. Bu elmas parçası 80.000 altın kıymetinde olup, çok güzeldi. l. Mahmud, Hz. Peygamber (s.a.v.) in merkadi üzerine kandil astırmıştır. Üçgen şeklinde, mücevherli altın bir çerçevenin üç ucuna 750-800 kırat büyüklüğünde 3 zümrüt konmuştu.
Çanak, yekpare akîkden oyma idi. Altında 40 okka hürmüz incisinden bir püskül vardı. Kandilin çerçevesinde ve çanağın üzerinde 3000 parça elmas bulunuyordu. Hicaz'ın Türkler elinde kaldığı 4,5 asır boyunca Hazreti Peygamber'in kabr-i seadetlerindeki kandillerinde gül yağı yakılmıştır. Mekke'ye her sene gönderilmesi mu'tad olan 14 tonluk 7 top renkli sofun, satın alınması ve gönderilmesi için yazışmalara şahit olmaktayız. Bu yazışmalar III. Mustafa zamanında daha da artmıştır. II. Mahmut da, üç mücevher ve murassa' avîze yaptırıp, Ravza'ya göndermiştir. Ravza'dan alınıp, tamir için İstanbul'a gönderilen iki elmas ve zümrüt avize ile beraber Medine'ye gitmiştir. l. Abdülmecid de kandil göndermiştir.
Sultan Abdülaziz'in annesi, bir kısmı Makamat-ı Erbaa önlerinde ve bir kısmı da Harem-i Şerîf kumluğunda yakılmak üzere, 1872 senesinde birçok parlak şamdanlar göndermiştir. Bu sıralamış olduğumuz; avîzeler, kandiller, şamdanlar, pırlanta yüzükler, elmaslar dışında, gönderilen başka hediyeler de olmuştur. Bu hediyeler şunlardır: Nadir ve kıymetli halılar; baha biçilmez mushaflar; okkalarla buhurlar, tütsüler; mücevherli kılıçlar; gümüş perde halkaları; yaldızlı levhalar; inciden, mercandan, akîkden yapılmış değerli tesbihler; Emîre ve diğer görevlilere mahsus sırmalı, elmas ve inci işlemeli kaftanlar, hil'atler.
HARAMEYN-İ ŞERİFEYNİN ONARIMI VE BAKIMI
Mekke ve Medine'nin onarım ve bakımı; sultan bağışlarıyla yaşayan çeşitli Arap göçebelerinin iaşeleri; İstanbul'dan Mekke'ye ulaşan hac yolunun bakımı, onarımı ve güvenliği; Şam'dan Medine ve Mekke'ye kadar su yollarının, su ve yiyecek depolarının onarımı; Surre Emini tarafından her yıl götürülen büyük paralar ve hediyeler; Mısır ve Suriye'den sağlanması gerekli hububat; Cidde ve civarının kamu gelirlerinin kullanımı; bir muhafız birliği eşliğinde, Arap çöllerinde hacıları götürmek için görevli Şam Paşası'nın yürüyüşü; vakıf medreseler, gönderilen yazma eserler, bütün bunlar devlet hazinesine her yıl çok büyük masraflara yol açmıştır.
İstanbul'da surre törenleri için yapılan giderler de bunlara eklendiğinde, masraflar daha da artmaktadır. Ancak Türkler bütün bunları büyük bir sevgi ile gönülden koparak yapmışlar, Peygamber toprağına hasretin ve hürmetin bir göstergesi saymışlardır. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun.