Arakan Müslümanları dünyanın gözü önünde katlediliyor. Türkiye dışında, dünya bu katliama kayıtsız kalarak sağır ve dilsizi oynuyor. Müslüman ülkelerin Arakan vahşetine ürkek ve korkak yaklaşmaları ise, başlı başına bir fecaattir. İnsanı insanlığından utandıran bu hüzün ve dehşet hadiselerinin altında hep küresel finans çetesinin toplumları çatıştırma stratejileri vardır.
İşin aslına bakarsanız, Sovyetleri uzun yıllar himaye edip kollayan, 1990’lı yıllara gelindiğinde ise taşımaktan yorulduğu için yıkılmasına göz yuman yine bu küresel finans çetesidir. Sovyetlerin çökmesinden sonra küresel çetenin değerler dizisi başka bir boyut kazandı. Sıra Uzak Doğu’nun değiştirilmesine gelmişti. Bu dönemde finans çetesinin yükselişine tehlike teşkil eden İslâmî bir uyanış vardı. Hz Peygamber’i ve Kur’an’ı merkeze alan bir İslâmî anlayıştı bu. İslâm, küresel çetenin belirlediği senaryonun ve sınırların dışında Hz Muhammed’e ve Kur’an’a doğru harekete geçmişti.
Uzak Doğu’da finans çetesinin Müslümanlara biçtiği “don” parçalandı. Dolayısıyla Burma’nın adını Myanmar olarak değiştirdiler ve onun başına bir diktatör getirdiler. Bütün amaçları, bu coğrafyada çatışma bölgeleri oluşturmak ve doğal gazdan yer altı zenginliklerine kadar bölgeyi sömürmektir. Orada yaşayan insanların Müslüman olması, Budist olması ya da Hıristiyan olması küresel çete için çok önemli değildir. Çatışmaların meşrulaştırılması için bahane bulundu. Müslümanları “öcü” göstereceksin, Budistleri onların üzerine salacaksın! Böylece sömürüyü inanç savaşı kılıfına sokup meşrulaştıracaksın. Senaryonun sonunda diktatörlük tutmayınca, demokratik bir gizlemeyle Nobel Barış Ödülü verdikleri bir bayanı iktidara getirdiler.
Bugün Arakan’da Müslümanlara uygulanan kuşatma, Hz Peygamber döneminde Mekke Müslümanlarına da uygulanmıştı. “Bana ne Arakan’dan” diyemezsiniz! Çünkü bu kıyamete kadar sürecek olan “Hak” ile “Batıl”ın savaşıdır. Yazık, Arakanlı Müslümanlara dua eden topluluğa tepki gösteren kadının hezeyanlarına!
Arakanlı Müslümanlar kendi ülkelerinde vatandaş değil, ev bark sahibi olamıyorlar, izinsiz evlenemiyorlar, çocuk doğuramıyorlar, alışveriş yapamıyorlar, bir şehirden bir başka şehre seyahat edemiyorlar, cami açmıyorlar, oruç tutamıyorlar!
Bu uygulamalar, demokrasi ve adalet (!) istediği için iktidar olmuş bir bayanın yönetiminde gerçekleşiyor. Bu zulümler, bu ölümler, uluslararası kamuoyunun ilgi alanına girmiyor! Niçin? Çünkü topyekûn hepsi yalancı ve sahtekârdırlar! Onlar için demokrasi, hak, hukuk, adalet, özgürlük, eşitlik sadece bir gizlemedir. Emperyalistler “adalet” diyorlarsa, bilin ki başkalarına imtiyaz tanıyacaklar; onlar “özgürlük” diyorlarsa, mazlum bir milleti esir edecekler demektir!
Buradan açıkça söylüyorum. Sakın Budistleri bu işin müsebbibi olarak görmeyin. Budistleri, Müslümanlara düşman olarak kullanan bir küresel zekâ var. O askerleri silahla donatıp eğiten MOSSAD’dır. Siyasî gözlemciler, Çin’in Myanmar’daki oyunların içinde olmadığını söylüyorlar. Hatta o bölgede tam tersi bir durum söz konusudur. Myanmar ve Kore, Çin’in kuşatılmasıyla ilgili operasyonların birer parçasıdır. Kuzey Kore’nin elinde nükleer silahlar var; peki ya diğerlerinin elindeki nükleer silahlar ne olacak, onları kim kontrol edecek?
Siz benzer filmi Ortadoğu’da görmüyor musunuz? PKK ve PYD’ye silah yardımı yapıp “geçici müttefiklik” yalanını söyleyen küresel güç; “Arap Baharı” adı altında Mısır’ı, Libya’yı, Irak’ı, Suriye’yi kargaşaya sürükleyip yerle bir etmedi mi? Hani Saddam’ın nükleer silahları vardı? Kaddafi’yi niye linç ettirdiler? Venezüella ve Katar’ın başına gelenler neydi? Trump’ın 20 Mayıs 2017 tarihinde Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette Kral Selman’ın yüzüne yansıyan o korku neydi öyle? Bizim 15 Temmuz’da atlattığımız darbe ve işgal girişimi küresel entrikalardan ayrı düşünülebilir mi?
Akademiyasında “Küresel Sermaye ve Entegrasyon” derslerinin okutulduğu ne güzel bir memlekette yaşıyoruz! İşte bu yüzden, II. Meşrutiyet’ten beri, İstanbul sokaklarında nane şekeri satan adamın sesiyle bağrışıp duruyoruz:
-Yaşasın hürriyet! Yaşasın demokrasi! Yaşasın adalet! diye.