İsmet Paşa “Büyük devletlerle ittifak etmek, yırtıcı bir hayvanla yatağa girmek gibidir.” diyor. Emperyalistlerin dostluğuna güvenilmez. Bir taraftan sizinle ittifak halindedirler, öbür taraftan gizli veya açık, aleyhinize faaliyet yürütmekten geri durmazlar. İkiyüzlülük, onların dünya görüşü ve iş ahlâkı bakımından ayıp değildir.
Amerika Birleşik Devletleri, bizimle ya da dünyanın başka bir devletiyle yaşadığı sorunları herkes tarafından kabul edilen uluslararası teamüller ve hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirerek çözmek yerine, ceberrut bir devlet anlayışıyla işi çıkmaza sürüklemektedir. Aslında bu dayatmalar yeni ortaya çıkmış değildir. Vahşi kapitalizmin iç yüzünü bilenler, liberal ve demokrat görünümlü bu Amerikan romantizminin Hollywood endüstrisinin pazarladığı bir aldatmaca ya da baskın Amerikan kültürünün propagandası olduğunu yıllardan beri söyler dururlar.
Ne hazindir ki, bizdeki bazı tatlı su balıkları, Rambo filmleriyle Amerikan rüyasına daldıkları için, bu tür kültürel ve sosyolojik uyarıları dikkate almamış, hatta bu uyarıları yapan aydın, sanatçı, akademisyen ve düşünürleri “sakıncalı piyade” ilan etmişlerdir.
İsterseniz Amerikan küstahlığının bizdeki yankılarını ana hatlarıyla birlikte seyredelim:
* 1919’da Amerikan donanmasıyla Akdeniz’e gelip oradan maiyetindeki elli kadar uzmanla Erzurum’a giden ve Kâzım Karabekir Paşa ile görüşen Amerikan generalinin “Ermeni Devleti” dayatmalarını unuttuk mu sanıyorlar?
* 1952’de NATO’ya giren Türkiye’yi hizaya getirmek için (Menderes’in Ruslarla yakınlaşması üzerine) 27 Mayıs 1960 darbesini yaptıranların İngiliz ve Amerikalılar olduğunu bugün artık herkes biliyor.
* 27 Mayıs’tan 11 yıl sonra 12 Mart darbesi, o tarihten 9 yıl sonra da 12 Eylül askerî darbesini Türkiye’de kimler gerçekleştirdi? “Bizim oğlanlar başardı.” kriptosu darbelerdeki Amerikan parmağını açıkça göstermiyor mu?
* Uğur Mumcu, Turgut Özal, Eşref Bitlis, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümleri size bir şey hatırlatmıyor mu?
* Teröre binlerce vatan evladını şehit verdik; bir o kadarı da aramızda gazi olarak yaşıyor. Bu acıları en son 15 Temmuz darbe girişiminde yaşadık. Bin yıldan beri yurt edindiğimiz bu topraklarda oturmanın bedelini en ağır şekilde ödüyoruz.
İki yıl önce Türkiye’de, Amerikan destekli bir darbe girişimi yaşandı. Yine iki yıl önce, Amerikalı bir din adamı Türkiye’de casusluktan tutuklandı. Darbenin Pensilvanya’dan FETÖ liderince yönetildiği gün gibi aşikâr olmasına rağmen; Amerikalılar her zaman olduğu gibi, bizim acılarımızı ve sıkıntılarımızı bilmezlikten ve duymazlıktan geldiler.
Şimdi de Rahip Brunson’un masum bir din adamı olduğunu söyleyerek iadesini istiyorlar. “Vermezseniz yaptırım uygularız!” diyerek tehdit ediyor ve TC Devleti’nin iki bakanı hakkında skandal bir karara imza atıyorlar. Peşinden Amerikan senatosu F-35’lerin teslimatının geciktirilmesi kararını alıyor. Hem de Türkiye’nin çok katılımlı bu uluslararası projeye katkı sağlayan bir devlet olduğunu görmezlikten gelerek…
Üstelik Pensilvanya papazının iadesine yanaşmayanlar, Halk Bankası davasında Hakan Atilla’yı mahkûm etmekten geri durmadılar. Amerika, sadece bizimle olan ilişkilerinde değil, hemen hemen dünyadaki bütün ilişkilerinde bu küstahlığı gösteriyor. Dünyanın hâl-i pür ahvâline ağlar bir Evliya Çelebi değişiyle bu küstahlıkları yansıtan “garip temaşalar”ı yakından seyredelim:
Trump’ın Çin mallarına %25 ek vergi koyması, Kuzey Kore’yi tehdit etmesi, Avrupa Birliği’ne afra- tafralarla azarlaması, Alman başbakanı Merkel’e fırça atması, Filipinleri hedef alması, İran’a nükleer suçlamada bulunması ve şehirlerini vurma tehdidiyle Tahran’a ambargo uygulamaya kalkışması, Suriye’de PYD’ye açıktan silah yardımında bulunması, Rus ekonomisine müdahale etmesi ve S-300 füze kalkanı meselesinden Türkiye’ye hınç bağlaması, dünya finans sisteminde işlem yaptırmama tehditleri, millî paralarla uluslararası ticaret yapılmasını Amerikan çıkarlarına aykırı bulması, altınla alışverişe sıcak bakmaması vs.
Emperyalistler iktisadî olarak sıkıştıklarında büyük harpler çıkarırlar. Nitekim I. ve II. Dünya savaşları aslında birer paylaşım savaşıdır. Öyle anlaşılıyor ki, pastayı yeniden bölüşmek istiyorlar. Küstahlıkları da bunun işareti olsa gerek. “Barış”, ve “insan hakları” onların dünya hâkimiyetini elde etmek için söyledikleri diplomatik yalanlardandır. Bakmayın siz onların yaldızlı yalanlarına; milyonlarca masum insanın harplerde hayatını kaybetmesi, kapitalist dünya için bir şey ifade etmez.
Konuyu sosyal medyadan bir mesajla bağlayalım. HDP milletvekili Ahmet Şık, Amerika’nın iki Türk bakana yaptırım uygulama kararına ”gol” diyerek sevindi. Demirtaş’a özgürlük isteyenlerle HDP’yi destekleyerek meclise sokanlar kimin kalesine “gol” attıklarını görsünler!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir kabile devleti değildir! Amerika’ya mütakabiliyet esasıyla karşılık verilmelidir. Ancak diplomasiyi hamaset ve iç politik hesaplardan uzak tutmak gerek.
Esenlikler dilerim. Hoşça kalın.