Son yıllarda, toplum olarak kuşak çatışmasının şiddetli sancılarını yaşamaya başladık. Şikayetler, eleştiriler, serzenişler, hayıflanmalar alıp başını gidiyor.
Çocuklarıyla sağlıklı iletişim kuramayan aileler " ne olacak bu işin sonu?" diye çaresizliklerini dile getiriyorlar.
Yaşadığımız toplumsal süreci çok gerilere götürmeden bu konuda şunları söyleyebiliriz. Bu ülkede, "Netekim Paşa" dan beri, sistemli bir kültürel yozlaştırma politikası uygulanıyor ve bu yozlaştırmanın bedelini toplum derin travmalar yaşıyarak ödüyor.
İlk önce aile kurumunu hedef aldılar. Böylece çocuğun aileden aldığı terbiyeyi bitirdiler. İkinci hedef eğitim kurumlarının iflas ettirilmesiydi, onu da başardılar. Üçüncü hedef millî birlik ve beraberliğin bozulması ve ulus devletlerin yıkılmasıdır. Bunu da toplumsal kargaşa ve çatışma kültürü üzerinden gerçekleştirmeyi deniyorlar.
Ailesince sevgi, saygı, dürüstlük, samimiyet, hak, hukuk, sadakat, ahlak ve inanç gibi erdemlere bezenek yetiştirilmeyen genç; menfaatçı, nemelazımcı, egosunu tavaf eden, güdük bencillikleriyle kendini dünyanın merkezinde zanneden bir birey olarak karşımıza çıkmakmaktadır.
Gelir dengesizliğinin zirvede olduğu toplumlarda istikrarsızlık kaçınılmazdır. Toplumsal huzuru bozan bu handikaplara haksızlık, adam kayırmacılık, gelir adaletsizliği ve yarın endişesi de eklenince manipüle edilmiş bilgilerle köpürtülen insan öfkesi sokaklara taşmak için artık hazır beklemektedir. Kontrolden çıkan öfkeli kalabalıklar pimi çekilmiş bomba gibi sokaklarda dolaşmaya ve fırsatını bulunca bir yerlere sataşmaya başlayacaktır. Arap baharını böyle patlatmadılar mı?
Dünya dijital ve kültürel bir değişim evresinden geçiyor, daha doğrusu, hızlı bir değişime zorlanıyor. Böylece yeryüzünde vahşi kapitalizme ve küresel sermayeye boyun büktürülmüş, diz çöktürülmüş bir insan tipi inşa ediliyor.
Bu kültürel yozlaşmayı dünyanın değişik bölgelerinden Türkiye'ye üniversite okumak için gelen yabancı öğrencilerde de gözlemleyebilirsiniz. Sadece Türkiye değil, dünya bu emperyal-baskın kültürün tehdit ile karşı karşıyadır.
Özetleyerek bitirelim. Dün eğitemediğimiz kız ve erkek çocukları bugün ana-baba oldular. Onların yetiştirdikleri (!) çocuklar da toplumun değer yargılarıyla çatışmaya başladılar. Bugün yaşadıklarımız sıradan bir kuşak çatışması değildir. Çünkü çağın şartlarına ve dijital dönüşüme ayak uyduramayan toplumlar, ancak gardırop medeniyetiyle avunurlar ve vahşi kapitalizmin köleleştirdiği birer mankurt olduklarını bile fark etmezler.
Bu problemlerin çözümünü sadece gündelik siyasi kapışmalarda arayanlar ise emperyal tehdidin farkında bile değiller.
Enseyi karartmak yok. Selam ve muhabbetle.
Öğr. Gör. Yaşar ÖZTÜRK