Karadeniz’in yaylalarında bir yatılı okul… Mesleğinin ilk yıllarında idealist bir adam… Keşmekeş bir yapı ve çözüm üretemeyen bir idare… Ne eğitim var ne öğretim… Daha ilk günlerde genç adamın burnuna kötü kokular gelmeye başlıyor. ‘Neler oluyor?’ demeye fırsat kalmadan birileri karşısına dikiliyor. “Rahatsızlık duyuyorsan, burada olmana gerek yok.” Sinir, stres; “ya sev ya terk et!” imaları…
Beş-altı ay sonra, “evrakta sahtecilik” yaptığı gerekçesiyle Okul Müdürü hakkında soruşturma açılır. Müdür İstanbul’daki bir okula, diğer idareciler de başka yerlere tayin edilir. Koskocaman bir yatılı okul yaz döneminde idarecisiz kalmıştır. Dönemin Valisi, (sonradan bakanlık da yaptı) o genç adamı vekâleten okul müdürlüğüne atar ve apar topar izinden çağrılan genç adam göreve başlatılır.
Eğitimin kalitesizliği bir tarafta; memurun sorumsuzluğu, hizmetlilerin vurdumduymazlığı bir tarafta; hesap-kitap ve bilânçonun tutmazlığı bir başka tarafta… Burası okuldan çok hancının sarhoş, yolcunun sarhoş olduğu garip bir bezirgân hanına benziyordur.
Yaz biter, okullar açılır; yeni bir ekiple eğitim-öğretime başlanır. Ekim ayında yatılı okulun sebze-meyve, et, ekmek ve kuru gıda ihalesi yapılacaktır. İhale tutarı, bir öğretmen maaşının bin katı kadardır. İlk pürüz, Esnaf Odası tarafından verilen ürün birim fiyatlarının tespitinde yaşanır. Mesela, domates fiyatı Samsun’a göre 10 kat, Denizli’ye göre 25 kat fazladır. Diğer ürünlerde de inanılmaz bir birim fiyatı fazlalığı söz konusudur. Genç okul müdürünün itirazları bir şey değiştirmez. İhale, bu fahiş fiyatlar üzerinden açık eksiltmeyle yapılacaktır.
Vakti geldiğinde ihale başlatılır. Esnaf, tekliflerini kapalı zarf usulüyle komisyona vermeye başlar. Bu esnada garip bir olay cereyan eder. Esnaftan birileri gelir, ihaleye katılanlara açıktan para dağıtır ve “ihaleden çekilin!” derler. Parasını alan ihaleden çekilir ve komisyon zarfları açtığında para dağıtan şahsın ihaleyi %1 eksiltme ile kazandığı görülür.
Genç okul müdürü her şeyin farkındadır. “İstenilen ticari rekabet ortamının hâsıl olmaması…” gerekçesiyle, Devlet İhale Kanunu’nun ilgili maddesine dayanarak ihaleyi iptal eder. İşte ne olduysa, bundan sonra olur.
Esnaf ayağa kalkar. “Bu adam, nasıl olur da ihaleyi iptal eder? Kendini ne zannediyor bu müdür?” Dönemin siyasî parti ilçe başkanlarının hepsi, gece saat 11’de bir araya gelirler, kaymakamı yatağından kaldırırlar ve okul müdüründen şikâyetçi olurlar. “Siz halletmeyecekseniz, Vali Bey’e gideceğiz. Vilayet’ten de bir netice alamazsak, Ankara’ya kadar yolu var bu işin!” derler. Kaymakam, gece saat 12.00’de İlçe Millî Eğitim Müdürü’nü telefonla arar: “Okul müdürü ile sabah saat 9.00’da Kaymakamlıkta hazır olun! İhale meselesini görüşeceğim.” der.
İlçe Millî Eğitim Müdürü, gece yarısı boğuk bir sesle telefondadır: “Ne yaptın? Gidip arı kovanlarını karıştırmışsın. Hepsi bir araya gelmişler. Bunlar seni mahvedecekler. Sabah, Kaymakam Bey görüşmek istiyor. Saat 9.00’da hazır ol!” talimatını veir. Genç adam, sabaha kadar bilânçolar üzerinde çalışır ve sabah 9.00’da, koltuğunun altındaki dosyalarla Kaymakamın huzuruna çıkar.
Kaymakam: ”İhaleyi niçin iptal ettin?” diye sorar. Okul müdürü: “Devlet İhale Kanunu’nun 11. maddesinin…” Kaymakam sözünü keser: “Bırak kanun maddesini, niçin iptal ettin?” Okul müdürü: ”İstenilen ticari rekabet ortamı hâsıl olmadığı için iptal ettim. Üstelik gözümüzün önünde anlaşma vardı. Bu şartlarda ihaleyi veremezdim.” der. Bunun üzerine Kaymakam: “Memleketin her tarafında, ihalelerde anlaşma var. Devleti sen mi kurtaracaksın ulan!..”
Genç adamın başına Kaymakamlık binası çöker. Bir an için neye uğradığını şaşırır. Kaymakam esip gürlemeye etmeye devam eder: “Peki şimdi ne olacak? Bu yatılı öğrenciler aç kalırlarsa, işte o zaman senin canına okurum.” Kaymakamın emriyle Okul müdürü hakkında soruşturma açılır. “Keşke der, bu soruşturmayı açanlar, öğrencilerimin birçoğunun yetim ve öksüz olduğunu bilselerdi. Ambarda stokumuzun bulunduğunu, yenisi sonuçlandırılana kadar eski ihalenin geçerli olduğunu…”
15 gün sonra ihale % 64 eksiltmeyle sonuçlandırılır. Devletin kârı bir öğretmen maaşının 250 katıdır. Sonrası malum, tahmin ettiğiniz gibi… Bir başka diyar, bir başka okul gözükür ufukta. Genç adamın veda yemeğinde söyledikleri, hâlâ dostlarının kulaklarını çınlatır: “Öksüzlerin ve yetimlerin karnına iki lokma fazla girsin diye mücadele ettim. Bana ‘devleti sen mi kurtaracaksın?’ diyenlere hakkımı helâl etmiyorum!”
Zaman geçti, devran döndü. Köprünün altından çok sular aktı.
Diyeceksiniz ki:
“Kimdi bu genç adam?
“Ben” demek hoşuma gitmiyor da…